ANA SAYFA

      1. KİTAP BÖLÜM 1

      1. KİTAP BÖLÜM 2

      1. KİTAP BÖLÜM 3

      1. KİTAP BÖLÜM 4

       1. KİTAP BÖLÜM 5

       1. KİTAP BÖLÜM 6

       1. KİTAP BÖLÜM 7

       1. KİTAP BÖLÜM 8

       1. KİTAP BÖLÜM 9 

       1. KİTAP BÖLÜM 10

        1. KİTAP BÖLÜM 11

        1.KİTAP BÖLÜM 12    

        1.KİTAP BÖLÜM 13

        1. KİTAP BÖLÜM 14

        1. KİTAP BÖLÜM 15

        1. KİTAP BÖLÜM 16

        1.KİTAP BÖLÜM 17

        1. KİTAP BÖLÜM 18

        1. KİTAP BÖLÜM 19 

        1. KİTAP BÖLÜM 20  

       1. KİTAP BÖLÜM 21  

       1. KİTAP BÖLÜM 22  

      1. KİTAP BÖLÜM 23 

      1. KİTAP BÖLÜM 24 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         

            KÜTÜB-İ
          SİTTE'NİN

        
ELEŞTİRİSİ
               VE
     KUR'AN'A ARZI


         Fereç Hüdür

     KUR'AN ARAŞTIRMALARI

                                         

 

 



BÖLÜM 15


perde ile karşılaştık. Ben orada bulunan Ubeydullah el-Havlâni’ye:
- Bu Zeyd ibn Hâlid bize Peygamber’den tasvirler hakkındaki hadisi tahdis etmedi mi? (Şimdi bu resimli perde ne oluyor?) dedim.
Ubeydullah bana;
- Zeyd ibn Hâlid bu hadisi Ebû Talha’dan bize naklederken, sonunda “İllâ fi sevbin (= Elbisedeki nakış ve resim müstesnâdır)” demiştir; sen onu işitmedin mi? dedi.
Ben:
- Hayır işitmedim, dedim.
O da :
- Fakat sen o hadisi işittin, o bunu muhakkak zikretmiştir, dedi. (Buhâri, Kitâbu Bed’i’-Halk H.36 C.7 Bab.6 S.3039-3040 Ötüken. )

Görüldüğü gibi, canlı resmi yapmanın yaratılışı taklit olduğu, bu tür resim yapanların, yaptıkları resimlere ruh üflemeğe davet edilecekleri, dolayısıyla buna güç yetiremeyeceklerinden ebediyen cehennemde azab görecekleri, ayrıca içerisinde köpek ve resim bulunan eve meleklerin girmeyeceğini iddia etmelerine rağmen, canlı resminin elbise üzerinde olmasının günah olmadığını tahdis etmeleri açık bir çelişkidir. Zira konu eğer ki yaratılışı taklitse ve bu yasaksa, resim elbise üzerinde olmuş veya olmamış ne fark eder? İnsan ve Hayvan resmi yapmanın haram olduğunu tahdis etmenin yanında, bitki resimleri yapmanın serbest olduğunu tahdis etmeleri ilginç bir çelişkidir. Zira, yaratılış açısından türlerinin değişik olmasından başka bir fark yoktur.

İslam dininde canlı resmi yapmak yasak olmayıp, resmin müstehcen olması veya ona tapılması yasaktır. Bu konuda suçlu olan resim sanatı değil, insanların bozuk zihniyetidir, insanlar yalnız resimlere ve heykellere tapmıyorlar, örneğin: Yıldızlara ve Güneşe de tapıyorlar, o zaman tapmasınlar diye Yıldızları ve Güneşi yok etmek mi lazım bu mümkün değildir, aynaya veya ayna türü bazı şeylere bakmakta bir nevi resim yapmaktır, aynaya bakmayı sünnet kabul edenler aynada ki resimleri konusunda ne düşünüyorlar; Çağımızda, Televizyona çıkıp Kur’an okuyan kimse konusunda düşünceleri nedir.

Ayrıca, resimden daha ileri bir tasvir teması olan heykellerle ilgili olarak, Kur’an’dan örnek verecek olursam, resim konusundaki rivayetlerinin Kur’an’la uyuşmadığı açıkça anlaşılır. Daha öncede belirttiğim gibi, Süleyman peygambere, cinler heykeller yapıyorlardı ve bu şükredilmesi gereken güzel bir olay olarak Kur’an’da belirtilmiştir. Kur’an’dan mealen:

- Ona dilediği gibi kaleler, heykeller, havuzlar kadar (geniş) leğenler, sâbit kazanlar yaparlardı. “Ey Dâvud âilesi, şükredin!” kullarımdan şükreden azdır. 34/13


ŞİİR KONUSUNDA UYDURDUKLARI HADİSLERDEN ÖRNEKLER:

488- Übey İbnu Ka’b (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Şiirde hikmet vardır” (K.S. 2303 C.8 S.551 Akçağ, alıntıları: Buhâri, Edeb 90; Ebû Dâvud, Edeb 95,(5010); Tirmizi, Edeb 69,(2847); İbnu Mâce, Edeb 41,(3755). )

489- Amr İbnu’ş-Şerrid, babasından (Şerrid’den naklen radıyallahu anh) anlatıyor: “Bir gün ben Resûlullah’ın bineğinin arkasına binmiştim. Bir ara bana:
“Hafızanda Ümeyye İbnu Ebi’s-Salt’ın şiirinden bir şeyler var mı?” diye sordu. Ben: “Evet!” deyince:
“Söyle!” dedi, Ben kendisine bir beyt okudum. O yine:
“Devam et! dedi. Ben bir beyt daha okudum. O yine,
“Söyle!” emretti. Böylece kendisine yüz beyit okudum.” (K.S. 2307 C.8 S.186 Akçağ, alıntısı: Müslim, Şiir 1,(2255). )

490- Bize Mûsa ibn İsmâil tahdis edip şöyle dedi: Bize Ebû Avâne, el-Esved ibn Kays’tan; o da Cundub ibn Sufyân’dan tahdis etti ki, Resûlullah (S)’ın şehit olma yerlerinin birinde ayak parmağı (yaralanıp) kanamış idi. Bunun üzerine Resûlullah:
“Hel enti illâ ısbaun demiti
Ve fi sebilillahi mâ lakıyti”
(= Sen ancak bir parmaksın ki kanadın
Allah yolundadır bütün de çattığın)
Recezini söyledi. (Buhâri, Kitâbu’l-Cihâd ve’s-Siyer H.18 C.6 S.2650 Bab 9 Ötüken. )

Yazmış olduğum üç rivayet örneğinde görüldüğü gibi, şiirde hikmet olduğunu, bizzat peygamberin kendisine şiir okunmasını istediğini ve kendisinin de şiir okuduğunu tahdis etmişlerdir. Bu iddialarına göre şiir okumak çok iyi bir şey olduğu gibi, şairlerde hikmetli kimseler olmuş olurlar. Bu iddialarına rağmen, çelişkili olarak şu rivayetleri tahdis etmekten çekinmemişlerdir:

491- Ebû Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)” buyurdular ki: “Sizden birinin içine onu bozacak irin dolması, şiir dolmasından hayırlıdır.” (K.S. 2305 C.8 S.183 Akçağ, alıntıları:Buhâri, Edeb 92; Müslim, Şiir 7,(2257); Ebû Dâvud, Edeb 95,(5009); Tirmizi, Edeb 71,(2855). )

El-Hudri’den Müslim’in kaydettiği bir diğer rivayette şöyle denmiştir: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)” yürümekte iken karşısına şiir inşad eden bir şâir çıktı. Efendimiz: “Şeytanı tutun” veya “Şeytanı yakalayın” diye emretti. (K.S. 2305, yukarıdaki rivayetin ikinci paragrafı)

492-.......... Bize Hanzala Sâlim’den; o da İbn Umer (R)’den haber verdi ki, Peygamber (S): “Birinizin içinin irinle dolması, muhakkak ki şiirle dolmasından hayırlıdır” buyurmuştur. (Buhâri, Kitâbu’l-Edeb H.178 C.13 S.6118 Ötüken. )

Şiir ve şairleri hem öven, hem de kötüleyen rivayetler tahdis etmeleri bir çelişkidir. Peygamberin şiir söylediğini, dolayısıyla şair olduğunu söylemeleri, putperestlerin yaptığı bir iddiadır.

Şiir konusunda, Kur’an’dan örnek verecek olursak, mealen:

- Biz ona (Muhammed’e) şiir öğretmedik, (şiir) ona yakışmaz da. O (nun getirdiği), sâdece bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır. 36/69

- Şairler(e gelince) onlara da azgınlar uyar. 26/224

- Görmüyor musun onları, (nasıl) her vâdide şaşkın şaşkın dolaşırlar? 26/225

- Ve onlar yapmadıkları şeyleri söylerler. 26/226

Bu itibarla uydurdukları rivayetlerin aslı yoktur.


 AİLE VE TESETTÜR HAKKINDA UYDURDUKLARI RİVAYETLERDEN ÖRNEKLER:

 493- Abdullah İbnu Amr İbni’l-As (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:
 “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)” buyurdular ki: “Sizden biri cariyesini veya kölesini veya ücretlisini evlendirdi mi, artık onun avretine bakmasın.” (K.S. 2680 C.8 S.522 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Libâs 37, (4113,4114). )

Bu rivayetlerine göre, cariye, köle veya ücretle çalıştırılan kimseler evlendirilmişlerse avretlerine yani vücutlarının örtünmesi gereken gizli yerlerine bakılmaz, diğer bir ifadeyle evlendirilmemişlerse bakılabilir manası çıkar. Bu duruma göre, cariyeler bir tarafa, erkek köleler veya ücretle çalıştırılan erkeklerin durumunu ele alalım. Müslüman erkek ve bayanların bu gibi kimselerin avret yerine bakamayacağı gibi, bunlarda Müslüman erkek ve bayanların avret yerine bakamazlar. Zira başka bir rivayette Müslüman bayanların köleleri karşısında baş örtüsüz durabileceklerini iddia etmişlerdir, şöyle ki:

494- Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Fâtıma radıyallahu anhâ’ya bir köle getirdi. Bunu ona hibe etmişti. Hz. Fâtıma’nın üzerinde (çok uzun olmayan bir elbise vardı, elbiseyi başına çekecek olsa öbür ucu ayaklarına ulaşmıyordu. Elbiseyle ayaklarını örtecek olsa üst ucu başına yetişmiyordu. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, örtünme hususunda mâruz kaldığı sıkıntıyı görünce:
“Bu kıyafette olmanın sana bir mahzuru yok, zira, karşındakiler baban ve kölendir” buyurdu. (K.S. 3437 C.10 S.230,231 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Libâs 35, (4106). )

Görüldüğü gibi, İslam dininde bayanların erkek köleleri yanında örtünmeye bileceklerini iddia etmişlerdir. Böyle bir iddianın yalan ve iftira olduğuna dair Kur’an’dan örnek verecek olursak, mealen:

- Müminlere söyle: “Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu (hareket) onlar için daha temiz (ve yararlı)dır. Şüphesiz Allah, onların her yaptıklarını haber almaktadır. 24/30

Mümin kadınlara da söyle: “Gözlerini (haramdan) sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Süslerini göstermesinler. Ancak (elbise, yüzük gibi örtünmesinde güçlük bulunan) kendilerinden görünenler hâriç. Baş örtülerini yakalarının üzerine salsınlar. Süslerini kocaları veyâ erkek kardeşlerinin oğulları veyâ kız kardeşlerinin oğulları veyâ Müslüman kadınları veyâ cariyeleri veyâ erkekliği kalmamış (iktidarsız, şehvetsiz) erkeklerden tâbi’lerine (hizmetçi v.b.), ya da kadınların mahrem yerlerini anlamayan çocuklardan başkasını göstermesinler. Gizledikleri süslerinin bilinmesi için ayaklarını (yere) vurmasınlar. Ey müminler! Hep birden Allah’a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz. 24/31

Görüldüğü gibi, mümin erkekler ve kadınlar harama bakamayacakları gibi, mümin kadınların süslerini, bilezik v.s. Gibi. Erkeklikten düşmemiş kölelerine ve hizmetçilerine gösteremeyecekleri açıktır. Bu itibarla rivayetleri, Kur’an’la çelişkili olup uydurmadırlar.

495- Ümmü Seleme radıyallahu anhâ anlatıyor: “Ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın yanında idim. Yanında Meymune Bintu’l-Hâris radıyallahu anhâ da vardı. (Bu esnada) İbnu Ümmi Mektum bize doğru geliyordu. -Bu vak’a, tesettürle emredilmemizden sonra idi- ve yanımıza girdi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bize:
“Ona karşı örtünün!” Emretti. Biz:
“Ey Allah’ın resulü! O, âma ve bizi görmeyen (ve varlığımızı tanımayan) bir kimse değil mi?” dedik. Bunun üzerine:
“Siz de mi körlersiniz, siz onu görmüyor musunuz?” buyurdu.” (K.S. 3440 C.10 S.233 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Libâs 37, (4112); Tirmizi, Edeb 29,(2779). )

Gözleri görmeyen bir kimseye karşı örtünmenin mantığı yoktur. Bu rivayeti tesettürle alay etmek için uydurmuşlardır. Önceki rivayette Müslüman kadınlar kölesine karşı baş örtüsünü örtmeye bilir diye rivayette bulunmuşlardı, bu rivayette gözleri görmeyen bir Müslüman’a karşı örtünmeleri gerektiği yolunda rivayette bulunmaları açık bir çelişki olduğu gibi, asıl maksatları kendilerince, tesettürle alay etmektir.

496- İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ demiştir ki: “Bir erkek hanımına bir defada “Sen üç talakla boşsun! Dese, bu bir talâk sayılır? (K.S. 3045 C.11 S.409 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Talâk 10,(2197).)

Bu rivayette, bir seferde kadını üç kere boşamanın bir boşama sayılacağını rivayet etmişlerdir.
 
497-. ...a) Muhammed b. İyas’dan (rivayet olunduğuna göre); İbn Abbas İle Ebû Hüreyre ve Abdullah b. Amr b. El-As’a; kocasının (daha cinsi münâsebette bulunmadan bir defada) üç talakla boşadığı bir kız(ın durumun)dan sorulmuş da hepsi “O kız başkasıyla evleninceye kadar ona helal olmaz.” diye cevap vermişler. .............. (Ebû Dâvud, K.et-Talâk (13), Bâb 9-10 C.8 S.384 Şamil Yayınları)

498-.............. Ubeydullah şöyle demiştir: Bana el-Kaasım İbnu Muhammed Âişe(R)’den şöyle tahdis etti: bir kimse karısını üç talak ile boşamış. Sonra kadın başka bir erkekle evlenmiş. İkinci koca da (kadınla cimâ yapmadan) kadını boşamış. Bu ikinci koca kadını boşadıktan sonra, kadını ilk kocasına varması helâl olur mu? Diye Peygamber’e soruldu.
Peygamber (S) de:
- “İkinci erkek kadının balcığından, birinci erkeğin tatması gibi tatmadıkça helâl olmaz” Buyurdu. (Buhâri, Kitâbu’l-Talâk H.9 C.11 S.5337 Ötüken. )

Bu rivayette, bir seferde üç talakla boşamanın üç boşama sayılacağını rivayet etmeleri. Önceki rivayette, bir seferde üç talakla boşamanın bir boşama sayılacağı yolunda yapmış oldukları tahdis çelişkilidir.

Bir kimse karısını bir seferde üç veya üç yüz kere boşasa bu ancak bir boşamadır. Zira birinci talakla boşanmış olan kadını, diğer talaklarla boşamanın bir manası yoktur. Çünkü birinci talakla boşanmış olan kadın artık kendisini boşamış olan kacasının nikahı altında değildir ve zaten boş olanı boşamanın bir manası yoktur.

499- Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana: “Ey Ali, dizini çıkarma, ne canlı, ne ölü, başkasının dizine de bakma” buyurdu. (K.S. 2681 C.8 S.523 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Cenâiz 32,(3140). )

500- İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)” uyluğu avret addetti.” (K.S. 2682 C.8 S.523 Akçağ, alıntısı: Tirmizi, Edep 40,(2798). )

Bu iki rivayette, erkekler için de diz, (baldır), uyluk avret olarak sayılmıştır. Buna rağmen, Âişe ve Ümmü Süleym’e şu rivayeti yakıştırmışlardır:

501- Enes b. Mâlik’ten rivayet: “Uhud harbinde, Yemin olsun ki, Âişe binti Ebi Bekir ile Ümmü Süleym’i paçalarını sıvamış halde gördüm. Baldırlarının bileziklerini görüyordum. Su tulumlarını taşıyor, sonra gâzilerin ağızlarına boşaltıyorlardı. (Müslim, C.8 H.136/655 Sönmez Neşriyat. )

Bu rivayet, Âişe ve Ümmü Süleym’e yapılmış bir iftiradır.

502- Hz. Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Cariyenin talakı iki talaktır, iddeti de -bir nüshada “kurû’u da” - iki hayız müddetidir.” (K.S. 4070 C.11 S.442 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Talâk 6,(2189); Tirmizi, Talâk 7,(1182); İbnu Mâce, Talâk 30,(2080). )

503- İbnu Ömer radıyallahu anhümâ derdi ki: “Köle, hanımını iki talakla boşadı mı artık kadın, başka bir kocaya var(ıp ondan boşan)madıkça ona haram olur. Bu kölenin hanımı hür de olsa hüküm böyledir. Hür kadının iddeti üç hayız müddeti, köle kadının iddeti iki hayız müddetidir.” (K.S. 4071 C.11 S.443 Akçağ, alıntısı: Muvattâ, Talâk 50,(2,574). )

Bu konuda, Hür veya Cariye kadınlar arasında Kur’an’da bir ayırım yapılmamıştır. Kur’an’dan mealen:

- Boşanmış kadınlar, üç kur’(üç âdet veya üç temizlik süresi bekleyip) kendilerini gözetirler (hâmile olup olmadıklarına bakarlar). Eğer Allah’a ve âhiret gününe inanıyorlarsa, Allah’ın kendi rahimlerinde yarattığını gizlemeleri (Karınlarında çocuk bulunduğunu saklamaları) kendilerine helâl olmaz. Kocaları da bu arada barışmak isterlerse, onları geri almağa daha çok hak sahibidirler. Erkeklerin kadınlar üzerinde bulunan hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır. Erkeklerin, kadınlar üzerinde(ki hakları), bir derece daha fazladır. Allah azizdir, hakimdir. 2/228

Bu itibarla, uydurmuş oldukları rivayetler, Kur’an’a aykırı olup, asılsızdırlar. Üç temizlik müddeti beklenmesi hamilelikle ilgilidir, bu konuda cariye ile hür kadın arasında fark yoktur, zira yaratılış olarak aynıdırlar.

504- Hz. Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: “Hangi kadın velisinin izni olmaksızın nikahlanırsa onun nikâhı bâtıldır! buyurdular ve bunu üç kere tekrar ettiler............. (K.S. 5652 C.16 S.5 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Nikâh 20,(2083); Tirmizi, Nikâh 14,(1102). )

505- Yine Ebû Dâvud ve Tirmizi’de Ebû Musa radıyallahu anh’tan gelen bir rivayette: : “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: “Velisiz nikah yoktur!” demiştir.” (K.S. 5653 C.16 S.5 Akçağ, alıntısı: Tirmizi, Nikâh 14,(1101), Ebû Dâvud, Nikâh 20,(2085). )

Bu iki rivayette bir kadının evlene bilmesi için velisinden izin alması şart koşulmuştur. Buna rağmen şu rivayeti çelişkili olarak tahdis ettiler:

506- Hz. İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor: Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Dul nefsine velisinden haktır. Bakireden nefsi hususunda izin alınır, onun izni sükûtudur.” .” (K.S. 5656 C.16 S.8 Akçağ, alıntıları:Müslim, Nikâh 66,(1421); Tirmizi, Nikâh 12,(1108); Ebû Dâvud, Nikâh 26,(2098); Nesâi, Nikâh 31,32,(6,84). )

Bu rivayette dulun velisinden izin almasına gerek olmadığını rivayet etmeleri bir çelişkidir.

507- Hz. Semüre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)” buyurdular ki:
“Hangi kadını, (seviyesi eşit) iki veli (iki ayrı şahsa) nikâhlamışsa, o kadın o iki veliden önce davranana aittir. Kim iki kişiye bir şey satmışsa, o satılan şey birinci kimseye aittir.” (K.S. 5654 C.16 S.7 Akçağ, alıntıları:Ebû Dâvud, Nikâh 22,(2088);Tirmizi, Nikâh 19,(1110); Nesâi, Büyu’ 96,(7,314). )

Bu rivayete göre, evlendirilecek olan kadınlar tamamen velilerinin keyfi tercihlerine bırakılmış olup, kendilerine hiçbir söz veya tercih hakkı verilmemiştir. Öyle ki, iki ayrı veli tarafından iki ayrı şahsa kendilerinden habersiz nikahlarının yapılabileceği ve nikah üstüne nikah yapılmış olduğundan da, ilk davranan yani ilk evlendirmeyi yapan velinin tercihinin geçerli olacağını söylemişlerdir. Velilerin aynı zamanda ayrı ayrı nikah yaptırma olasılığı ise belirsiz bırakılmaktadır. Erkek olsun, bayan olsun evlenecek olanların tasvibinin olmadığı bir evlilik nasıl mümkün olabilir? Eğer bu şekilde bir zorlamayla evlilik kurulmuşsa ne derece sağlıklı yürüyebilir.
 İslam dininde, evliliğe ve aile kurmaya çok önem verilmiştir. Kur’an’da bu konuyla ilgili çok ayet vardır. Tahdis etmiş oldukları rivayetin uydurma olduğuna delil olarak 4 Nisa 21 den örnek vermem yeterlidir. Kur’an’dan mealen:

- Bir eşin yerine başka bir eş almak isterseniz ve birincisine büyük mal vermişseniz, (onu boşadığınızda) ondan hiçbir şey almayın. İftira ederek, açık bir günaha girerek (o ilk hanımı kötüleyerek) o verdiğiniz mehri geri alır mısınız? 4/20

- Nasıl alırsınız? Halbuki siz birbirinizle kaynaşmıştınız ve onlar sizden ağır söz almışlardı. 4/21

Görüldüğü gibi, evlenecek olan bayanların evleneceği şahıstan, bizzat ağır (sağlam) söz almaya hakları vardır. Bu da evlenecek bayanların evliliği onaylamalarını içermektedir. Zira evlenmeyi kabul etmeye niyeti yoksa, damat adayını evlenme konusunda muhatap kabul etmemesi yeterlidir.

Görüldüğü gibi tahdis etmiş oldukları rivayet Kur’an’a uygun olmayıp aslı yoktur.

508- Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Bir veya iki emme ile (süt kardeşliği) haramlığı hâsıl olmaz.” (K.S. 5673 C.16 S.30 Akçağ, alıntıları: Müslim, Radâ’ 17,(1450); Tirmizi, Radâ’ 3,(1150); Ebû Dâvud, Nikâh 19,(2063); Nesâi, Nikâh 51,(6,201). )

509- Hz. Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Kur’an olarak inenler meyanında “Ma’lûm on emme ile haram sabit olur” âyeti de vardı. Sonra (Rab Teâla) onları, malum beş emme ile nesh etti. Bu (beş emme) âyetleri, Kur’an’ın okunan ayetleri arasında iken Aleyhissalâtu vesselâm vefat etti.” (K.S. 5675 C.16 S.29-30 Akçağ, alıntıları: Müslim, Radâ’ 24,(1452); Muvatta Radâ’ 17,(2,608); Ebû Dâvud, Nikâh 11,(2062); Tirmizi,Radâ’ 3,(1150); Nesâi, Nikâh 51,(6,100). )

Tahdis etmiş oldukları bu rivayetlerde, bir iki kere süt emme ile süt kardeşliği haramlığının hasıl olmayacağını, hatta bu hususta iki Kur’an ayetinin inmiş olduğunu, beş emme şartı ihtiva eden Kur’an ayeti, Kur’an’ın okunan ayetleri arasında iken, Peygamberin vefat ettiğini, başka bir ifade ile, Peygamberin vefatından sonra da bu ayetin yürürlükte olduğunu tahdis ettiler. Böyle bir iddia bugün elde mevcut olan Kur’an’ın muharref ve noksan olduğu manasındadır. Bu da Kur’an’ı apaçık inkar ve küfürdür. İddialarının nesh veya unutturma olmadığına dair Kur’an’dan örnek verecek olursak, mealen:

- Biz daha iyisini veya benzerini getirmedikçe bir âyeti(n hükmünü) yürürlükten kaldırmaz veyâ onu unutturmayız. Allah’ın her şeye gücü yeter olduğunu bilmedin mi? 2/206

Burada bildirilen nüshalardan, nesh veya unutturma olayında, nesh edilen veya unutturulan ayetin yerine muhakkak, ya daha hayırlısı veya benzerinin Allah tarafından indirileceği olayına dikkat ettiğimizde. İddialarının bu hususlara uymadığını görürüz, zira kendi iddialarına göre ayet ne nesh edilmiş nede unutturulmuştur ve Kur’an’ın içinde de yer almamasına rağmen de Kur’an’ın ayeti olarak geçerlidir demektedirler. İddia ettikleri bu ve bu gibi sözler Kur’an’ın noksan ve muharref olduğunu iddia etmek demektir. Bu ise İslam dinine göre apaçık küfürdür.

Diğer taraftan, uydurmuş oldukları başka hadis rivayetlerinde, bu iddialarıyla çelişkiye de düşmüşlerdir, şöyle ki:

510- Hz. İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ demiştir ki: “İki yıl içerisindeki emme tek bir emmeden ibaret de olsa bu, (evlenmeyi) haram kılar.” (K.S. 5676 C.16 S.33 Akçağ, alıntısı: Muvatta Radâ’ 4,(2,602). )

511- İbrahim b. Ukbe der ki: Said b. Müseyyeb’den emmenin hükmünü sorduğumda Said: “İki sene zarfında meydana gelen emme, bir damla da olsa nikâhı haram kılar. Ama iki seneden sonra emme çocuğun yediği yemek hükmündedir. (Nikâhı haram kılmaz)” dedi. Sonra Urve b. Zubeyr’e sordum o da Said b. Müseyyeb’in söylediğini tekrarladı. (İmam Mâlik, Muvatta C.3 S.153 H.10 Süt emme Kitabı, Beyan Yayınları Eylül 1994 )

Görüldüğü gibi, iki sene zarfında, yani çocuk iki yaşını bitirmeden önce, bir damla dahi süt emmişse, bu süt kardeşliği için yeterlidir diye rivayet ettiler. Hal böyle olunca, beş emmeyi şart koşan rivayetleriyle çelişkiye düşmüş olurlar. İki seneden sonra vuku bulacak emzirmeyle süt kardeşliği meydana gelmeyeceği iddialarına gelince daha önce vermiş olduğum (Salim’in emzirilmesi rivayeti) örneğinde, adamların emzirilmesini dahi, süt çocukluğu olur iddiasıyla helal gördüklerinden bahsetmiştim. (Bak, Müslim, Cilt 7 H.27/371 Sönmez Neşriyat; İbni Mace, Kitabü-n’Nikah H.1943 S.411-412 Kahraman Yayınları. )

512-. ............ İbn Abbas (r.a.)’dan; demiştir ki: Adamın biri Peygamber (s.a.)’e gelip;
Benim eşim (kendisine uzanan) zinâkar (adamlar)ın elini geri çevirmiyor? dedi. (Hz. Peygamber de):
“Onu boşa!” buyurdu.
Adam bu sefer;
- Nefsimin onun peşinden gitmesinden korkuyorum, dedi. (Resûl-i Ekrem Efendimiz de);
“Öyleyse ondan bir süre faydalan” buyurdu. (Ebû Dâvud, K.en-Nikâh (12).Bâb C.8 S.67 H.2049 Şamil Yayınevi, ayrıca: Nesâi, Nikâh 12, tâlâk 34. )

Bu rivayette, Peygambere karşı ağır bir iftirada bulunmuşlardır. Zira peygambere danıştığını iddia ettikleri şahıs, iddia ettikleri gibi davranacak olsa iki husustan biri meydana gelecektir. Birincisi eğer kadını boşayıp, ondan sonra da cinsel ilişkisini devam ettirecek olursa zina etmiş olacaktır. İkincisi, eğer boşamayıp evliliğini devam ettirecek olursa kadının zina etmesine mani olmadığından ve durumu da kabul etmiş olduğundan, kadının zina etmesine göz yummuş olmakla deyyus durumuna düşmüş olacaktır.

Bu itibarla, Peygamberin bu şahsa zina kar kadından istifadeye devam etmesini önermesi imkansız olduğu gibi, zina eden erkek veya kadın, Mümin erkek veya kadınla nikah akdi yapamazlar. Dolayısıyla eş olarak bir arada bulunamazlar. Kur’an’dan mealen:

- Zina eden erkek zinâ eden veyâ puta tapan kadından başkasıyla evlenemez; zinâ eden kadın da zinâ eden veyâ puta tapan erkekten başkasıyla evlenemez. Bu (tür evlenmek), müminlere haram kılınmıştır. 24/3

Bu itibarla uydurmuş oldukları rivayetin aslı yoktur.

513- Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Ey Allah’ın Resûlü dedim, ben genç bir insanım, günahtan korkuyorum, evlenecek maddi imkân da bulamıyorum, hadımlaşayım mı?” dedim : Aleyhissalâtu vesselâm bana cevap vermedi. Ben bir müddet sonra aynı şeyi tekrar söyledim. Yine cevap vermedi. Sonra:
“Ey Ebu Hüreyre! Buyurdu. Senin karşılaşacağın şey hususunda artık kalem kurumuştur. Bu durumda ister hadımlaş ister bırak.” (K.S. 5725 C.16 S.85 Akçağ, alıntıları:Buhâri, Nikâh 8; Nesâi, Nikâh 4, (6,59). )

Çocukların sünnet edilmesi konusunu işlerken, sağlıklı beden üzerinde, saç, sakal, tırnak v.s. Gibi hususlar dışında yapışacak kalıcı ve keyfi değişikliklerin yaratılışı değiştirme manasına geleceği hususunda izahatta bulunmuştum. Hadım olayı da yaratılışı değiştirme olayından başka bir şey değildir. Tarih boyunca, gerek insanlara gerekse hayvanlara uygulanmış olan hadımlaştırma ve benzeri olaylar ile kısırlaştırma olayları yaratılışı değiştirme işlemleri olduğu gibi aynı zamanda iğrenç olaylardır. Bu gibi olayları yapanlar ve yaptıranlar insaf denen olayın kokusunu dahi almamış kimselerdirler.
Rivayette her ne kadar bir azarlama havası verilmişse de, hadım olayı sıradan bir olaymış gibi gösterilmek istenmiştir. Rivayet uydurma olup, aslı yoktur.

514-. ......... Muhammed b. Ubeyd b. Ebi Salih, İlya’da ikamet ettiği sıralarda (şunları) söylemiştir: (Bir gün) Adiy b. Adiyyi’l-Kindi ile birlikte (yolculuğa) çıkmıştım. Nihâyet Mekke’ye varınca (Adiyy) beni Safiyye bint Şeybe’ye gönderdi. (Safiyye) Âişe’den (pek çok hadis) öğretmişti. (Yanına vardığımız zaman Safiyye bana şunları) söyledi: “Ben Âişe’yi “Rasûlullah (s.a.)’in;
“Öfke (veya zorlama) hâlinde ne boşama olabilir ne de (köle veya câriyeyi) âzâd etmek.” dediğini duydum.” derken işittim.
Ebû Dâvud dedi ki: “Öyle zannediyorum ki el-ğılâk öfke demektir. (Ebû Dâvud, K.et-Talak (13).Bâb C.8 S.370 H.2193 Şamil Yayınevi. Ayrıca: İbn Mace, talak 16. )

515-. ......... Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre:Resûlullah Sallallâhu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur; “üç şeyin ciddisi de, şakası da ciddidir. Nikâh, talak, rec’â. (Ebû Dâvud, K.et-Talak (13).Bâb 9 C.8 S.373 H.2194 Şamil Yayınevi. Ayrıca, Tirmizi talak 9; İbn Mâce,mukaddime 7, talak 13. )

Birinci rivayette öfke halinde boşama olamayacağını tahdis etmelerine rağmen, ikinci rivayette şakadan dahi olsa boşamanın yapılması halinde, gerçek manada gerçekleşmiş olacağının rivayet edilmesi bir çelişkidir. Şakayla yapılan boşama, ciddi boşama sayılır demeleri de bir uydurmadır. Zira İslam dininde değil şakadan boşamaların, kasıtsız yeminlerde dahi sorumluluk yoktur, şöyle ki, Kur’an’dan mealen:

- Allah sizi, yaptığınız kasıtsız yeminlerinizden sorumlu tutmaz, fakat kalplerinizin kazandığı (bile bile yaptığınız) yeminlerden sorumlu tutar. Allah bağışlayan halimdir. 2/225

516- Hz. Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Şu nikâhı ilan edin ve davul (tef) da döğün.” (K.S. 6586 C.17 S.202 Akçağ, alıntısı: İbn-i Mace 1895. )

517- Mücahid merhum anlatıyor: “Ben İbnu Ömer radıyallahu anhüma ile beraberdim. Derken bir davul (darbuka) sesi işitti. Derhal iki parmağını iki kulağına soktu ve oradan (hızla) uzaklaştı. Bunu üç kere yaptı. Sonra: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm da böyle yapmıştı” dedi.” (K.S. 6589 C.17 S.203 Akçağ, alıntısı: İbn-i Mace 1901. )

Bir rivayette, düğünlerde (davul) tef çalınması gerektiği rivayet edilmişken, diğer rivayette, davul veya darbuka sesinin nefret edilecek bir şey olarak tahdis edilmesi bir çelişki ve asılsız bir iddiadır, zira üçü de aynı menşeden çalgılardırlar.

518- A’rac Ebu Hüreyre radıyallahu anh’tan naklen anlatıyor: Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm diyor ki: “En şerli yemek, sâdece zenginlerin çağrılıp fakirlerin çağrılmadığı yemektir. Kim de dâvete icabet etmez, yemeğe gelmezse, Allah ve Resûlüne âsi olmuştur. (K.S. 3967 C.11 S.207 Akçağ, alıntıları:Buhâri, Nikâh 72; Müslim, Nikah 107-110,(1432); Ebû Dâvud, Et’ime 1,(3742). )

Bir kimsenin çağrıldığı yemek davetine gitmemek için bir çok geçerli mazereti olabilir, örneğin sağlık durumu uygun olmayabilir, bir yakını hasta olmuş olabilir, bir işi olmuş olabilir v.s. Buna rağmen yemek ziyafetine çağrılıp ta gitmeyen kimsenin Allah’a ve Resûlüne asi olarak sayılması ağır bir suçlama ve asılsız bir iddiadır.
 
519-. ... Câbir b. Abdullah (r.a.)’den; demiştir ki:Resûlullah (s.a.)
“- Biriniz bir kadına dünürlük yaptığı zaman kendisini o kadınla evlenmeye sevk eden organlara bakmaya imkân buluyorsa, bunu yapsın-”
(Câbir) dedi ki: “ben bir câriyeyle evlenmek istedim, bunun üzerine (onun haberi olmadan görebilmek için) onu gizli gizli gözetlemeye başladım. Nihayet beni kendisiyle evlenmeye sevk eden (organlar)ını gördüm de onunla evlendim. (Ebû Dâvud, K.en-Nikâh (12), Bâb 17-18 C.8 S.148 Şamil Yayınları. )

Görüldüğü gibi, evlenmek isteyen bir kimsenin evlenmeyi düşündüğü kadının, eğer imkan buluyorsa en gizli yerlerine bakabileceği, hatta böyle bir davranışın kadının haberi olmadan gizlice yapılabileceğini tahdis etmişlerdir. Röntgenciliği meşru kabul eden bu iddiaya göre bir kimse niyetim evlenmedir deyip bekar olan, nikahlanabileceği bütün kadın ve kızlara meşru olarak bakabilir. Bu iddia Peygamber üzerine uydurulmuş bir iftira olduğu gibi, çeşitli fitnelere sebep olabilecek ve Müslümanlara saldırı amacıyla uydurulmuş asılsız bir iddiadır.

520-. .......... Câbir (r.a.)’den rivâyet olunduğuna göre, Peygamber (s.a.) (ansızın) bir kadın görmüş, bunun üzerine Zeyneb bint Cahş’ınyanına girip onunla ihtiyacını gidermiş, sonra ashabının yanına çıkıp onlara; “Kadın, şeytan kılığında (bir erkeğin) karşısına çıkabilir kim böyle bir şeyle karşılaşırsa, hemen ailesine gelsin (ve onunla cinsi münâsebette bulunsun) çünkü bu (şekilde hareket, kadınlara yönelik) içindeki(his)leri zayıflatır.” buyurmuş. . (Ebû Dâvud, K.en-Nikâh (12), Bâb 42-43 Şamil Yayınları, ayrıca: Müslim, nikâh 9; Tirmizi, redâ’ 9. )

Bu iddialar, Peygamberin aile hayatı konusunda saygısızca uydurulmuş ifadeler içerdiği gibi, bu iddialarına göre örneğin bir çarşıdan geçen tahrik edici bir kadın o çarşıyı tatil edebilir. Ayrıca bir çok dramatik sahnelerin çıkmasına da sebeb olur. Şöyle ki, evli olup ta bir iş yerini çalıştıran baba ve oğulların, dükkanlarına alışveriş için gelen tahrik edici bir kadın nedeniyle, baba ve oğulların dükkanlarını kapatıp eşleriyle cinsi münasebet yapmak üzere birlikte güpegündüz evlerine gitmeleri gibi v.s. Bu rivayette, önceki rivayet gibi Müslümanlara saldırı amacıyla uydurulmuş aslı olmayan bir saçmalıktır. Dünya evlilerden müteşekkil değil, bekarlar da vardır. Yetişkin bekarların bu durum karşısında ne yapmaları gerektiği sorulmaya değer. Eğer bekar kimselerin sabretmeleri gerektiği iddia edilirse ki, bu yıllarca da sürebilir. Evli kimselerin geceyi beklemek üzere birkaç saat sabretmelerine mani olan şey nedir? Aynı şekilde, evli bir bayan, iddia ettikleri tahrik edici kadın konumunda bir erkek görecek olsa, kocasını gündüz vakti aramak üzere yollara düşmeli midir? Uydurdukları hakaret içerikli rivayetlerden dolayı, eleştirilerimde bu tür ifadeler kullanmak zorunda kaldığımdan dolayı okuyucudan özür dilerim.

521- Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor:Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), cünüp olmadıkça her halimizde bize Kur’an okutup talim ederdi. (K.S. 3771 C.10 S.548 Akçağ, alıntıları 3772 no.lu rivayetle bağlantılı, şöyle ki: )

522- Nesâi’nin bir başka rivayetinde şöyle gelmiştir: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) helâdan çıkınca Kur’an okur, bizimle et yerdi. Cenabet halinden başka hiçbir şey O’nun la Kur’an arasına perde olmazdı.” (K.S. 3772 C.10 S.548 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Tâharet 91,(229); Tirmizi, Tahâret 111,(146); Nesâi, Tahâret 171,(1,144). )

Bu iki rivayette cenabetli olan kimsenin Kur’an okuyamayacağını tahdis etmişlerdir. Buna rağmen şöylece rivayette bulundular:

523- İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ)’dan rivayet edildiğine göre, o cünüp kimsenin Kur’an okumasında bir beis görmezdi.” (K.S. 3773 C.10 S.550 Akçağ, alıntısı: Buhâri, (Hayz 7).)

524-............. Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Ben cünüp iken Rasûlullah (S) benimle karşılaştı ve elimi tuttu. Böylece kendisiyle birlikte yürüdüm. Nihâyet oturdu. Ben hemen savuştum da barındığım yere geldim, yıkandım. Sonra geldi. O hâlâ oturuyordu. “Sen nerede idin yâ Ebâ Hırr?” dedi. Ben de kendisine (yaptığım işleri) söyledim. Bunun üzerine: “Suphanallah! Yâ Ebâ Hırr, mü’min murdâr olmaz” buyurdu. (Buhâri Kitâbu’l-Gusl H.36 Bâb 24 S.390 C.1 Ötüken. )

Bu iki rivayette, cenabetlinin Kur’an okuyabileceğini ve Mümin cenabetli olsa dahi murdar olmadığını tahdis etmeleri evvelki iki rivayetle çelişkilidir.
 
525-.......... Bize Mâlik, Ebû’z-Zinâd’dan; o da el-A’rec’den; o da Ebû Hureyre (R)’den olmak üzere haber verdi ki, Rasûlullah (S): “Bir kadınla onun halası, yine böyle bir kadınla onun teyzesi birlikte nikâh olunmaz” buyurmuştur. (Buhari, Kitâbul’n-Nikâh Bâb 28 C.11 S.5205 H.46 Ötüken. )

Bir kadının, teyzesi veya halasıyla birlikte nikahlanamayacağını, keza (daha önce belirttiğim gibi) süt haramlığının nesep haramlığıyla aynı şey olduğunu tahdis ettiler. Böyle bir iddia ise Kur’an’a aykırıdır. Bu hususta örnek verecek olursak, Kur’an’dan mealen:

- Size (şunlarla evlenmeniz) haram kılındı: Analarınız, kızlarınız, kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren analarınız, süt kardeşleriniz, karılarınızın anaları , birleştiğiniz karılarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız, eğer onlarla henüz birleşmemişseniz (kızlarını almaktan ötürü) üzerinize bir günah yoktur- kendi sulbünüzden gelen oğullarınızın karıları ve iki kız kardeşi bir arada almanız. Ancak geçmişte olanlar hâriç. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan çok merhamet edendir. 4/23

Görüldüğü gibi, iki kız kardeşle bir nikah altında evlenilmesi yasaklanmış olup, hala teyze konusunda herhangi bir yasak getirilmemiştir, bu itibarla rivayet uydurma olup, aslı yoktur.

526- Hz. Ebû Zerr (radıyallahu anh) anlatıyor:Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
“Kişi, önüne semer kaşı kadar bir şey bırakmadan namaz kılarsa; (önünden geçtiği takdirde) siyah köpek, kadın, eşek namazı bozar...”
Ebû Zerr’e dendi ki:
“Siyahın kırmızıdan, beyazdan farkı nedir?” Şu cevabı verdi:
“Ey kardeşimin oğlu! Sen bana, benim Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a sorduğum şeyi sordun. Efendimiz:
“Siyah köpek şeytandır” buyurmuştu.” .” (K.S. 2743 C.9 S.39 Akçağ, alıntıları: Müslim, Sâlat 265,(510); Ebû Dâvud, Salât 110,(702); Tirmizi, Salât 253,(338), Nesâi, Kıble 7,(2,63); İbnu Mâce, İkâmetu’s-Salât 38,(952). )
 
Sütresiz namaz kılanın önünden, siyah köpek, kadın ve eşek geçmesi halinde, namaz kılanın namazının bozulacağını, siyah köpeğin şeytan olduğunu, dolayısıyla, kadınlarla eşeklerinde şeytan olduklarını iddia ettiler. Başka bir ifadeyle, sütresiz (maniasız, yani namaz kılınan yerin önüne tümsek gibi bir şey konmaması durumunda) namaz kılanın önünden Ebû Cehil veya Firavun geçse o şahsın namazının bozulmayacağını. Fakat, Mümin olan karısı geçse veya Mümin olan kızı geçse namazının bozulacağını, zira kadınların bizzat şeytan olduklarını iddia ve tahdis etmeleri, İslam dininde kabul edilir bir durum olmadığı gibi, kadınlara ağır bir hakaret teşkil etmektedir. İslam maskesi altında kadınlara bu şekilde saldırmalarının nedeni, onları İslam dininden soğutmak içindir. Bu rivayetten başka daha bir çok rivayette, bu tür iddialarda bulunmuşlardır, Örneğin:

527- Usâme İbnu Zeyd (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “(Mirâç sırasında) cennetin kapısında durup içeri baktım. Oraya girenlerin büyük çoğunluğunun miskinler olduğunu gördüm. Dünyadaki imkân sâhiplerinin cehennemlikleri ateşe girmeye emr olunmuşlardı, geri kalanlar da mahpus idiler. Cehennemin kapısında da durdum. Oraya girenlerin büyük çoğunluğu da kadınlardı.” (K.S. 2075 C.7 S.449 Akçağ, alıntıları: Buhâri, Rikak 51, Müslim, Zühd 93,(2736). )

528- Mutarrıf İbnu Abdillah’ın anlattığına göre, bu zatın iki hanımı vardı. Bunlardan birinin yanından çıkmıştı. Geri dönünce, hanımı: “Falan hanımın yanından geliyor olmalısın!” dedi. Mutarrıf: “Hayır, dedi İmrân İbnu Husayn’ın yanından geliyorum. O bana Rasûlullah’ın şu sözünü nakletti:
“Cennet sakinlerinin en azı kadınlardır.” (K.S. 3309 C.10 S.98 Akçağ, alıntısı: Müslim, Zikir 95,(2738). )

Kadınları esas itibariyle, Cennete değil de, Cehenneme layık görmelerinin yanında, ayrıca kadınların uğursuz olduğuna dair rivayet uydurdular, şöyle ki:

529- Salim’in babası (Abdullah İbnu Ömer) radıyallahu anhümâ anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Uğursuzluk üç şeydedir: At, kadın ve evdedir.”............ (K.S. 6617 C.17 S.218 Akçağ, alıntısı:İbnû Mâce 1995. )
 
At, kadın ve evi uğursuz saydıkları bu rivayetin, diğer rivayetleri gibi aslı yoktur. Allah, Kur’an’da eşler arasında uğursuzluk koyduğunu belirtmemiş. Sevgi ve merhamet koyduğunu belirtmiştir. Bu konuda Kur’an’dan mealen:

- O’nun âyetlerinden biri de, kendileriyle kaynaşmanız için size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda sevgi ve merhamet koymasıdır. Şüphesiz bunda, düşünen bir toplum için ibretler vardır. 30/21

Mut’a nikahı konusunda da bir takım rivayetler uydurmuşlardır, bu rivayetlerinden örnekler verip aralarında ki çelişkiyi belirtmekle yetineceğim. Bu konuda ki geniş tenkidimi bu kitabın devamı olan ikinci kitabım da, bu günde mut’a nikahını geçerli kabul eden İmâmiyye Şiası konusunu işlerken belirttim.

Mut’a nikahı, belirlenen ücret karşılığında, belirlenen müddet için yapılan geçici nikahtır. İslam dininde bu çeşit nikah şekli yoktur.

530- Seleme İbnu’l-Ekvâ radıyallahu anh anlatıyor:“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Evtas gazvesi yılında Mut’a ya ruhsat verdi, sonra da onu yasakladı.” (K.S. 5646 C.15 S.535 Akçağ, alıntıları: Buhâri, Nikâh 31,(talik olarak); Müslim, Nikâh 18,(1405). )

531- Muhammed İbnu’l_ Hanefiyye anlatıyor: “Hz. Ali, İbnu Abbâs radıyallahu anhüm’e dedi ki::“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Hayber gazvesi günü kadınlarla Mut’a yı, ehli eşek etlerinin yenmesini haram kıldı.” (K.S. 5648 C.15 S.536 Akçağ, alıntıları: Buhari, Megazi 38, Nikâh 31, Zebâih 28, Hiyel 3; Müslim, Nikâh 29,(1407); Tirmizi, Nikâh 28,(1121); Nesâi, Nikâh 71,(6,125,126). )

Her iki rivayette mut’a nikahının bizzat peygamber tarafından yasaklandığını rivayet etmişlerdir. Buna rağmen çelişkili olarak şöylece rivayette bulundular:

532- Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor::“Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ve Hz. Ebû Bekr radıyallahu anh zamanında bir avuç hurma ve un mukabilinde birkaç gün boyu devam eden mut’a nikâhı yapardık. Bu hal, Hz. Ömer radıyallahu anh’ın Amr İbnu Hureys hâdisesi vesilesiyle Mut’a yı yasaklamasına kadar devam etti. (K.S. 5649 C.15 S.536 Akçağ, alıntısı: Müslim, Nikâh 16,(1405). )
 
Bu rivayette, mut’a nikahının Ömer zamanında yasaklandığının tahdis edilmesi açık bir çelişkidir. Bu itibarla uydurdukları rivayetin aslı yoktur.

533... Yezid İbn Hürmüz’den demiştir ki:
Necdetü’l-Harûri, İbn Abbas’a (bir mektup) yazarak ona “Kadınlar Resûlullah (s.a)’le birlikte savaşa katılırlar mıydı? Resûlullah (s.a.) onlara (ganimetten) bir pay ayırır mıydı?” diye sordu. (Yezid b. Hürmüz rivayetine devam ederek şunları) söyledi: İbn Abbas’ın Necdet’e (gönderdiği) mektubunu ben (bizzat kendi ellerimle ve şu şekilde) yazdım:” Kadınlar da Resûlullah (s.a.)’la birlikte savaşa katılırlardı. (Ganimetlerden) pay (ayırmaç)a gelince (işte bu) yoktu, fakat anlara razh verilirdi. (Ebû Dâvûd K.el-Cihâd (15), Bâb (4) H.2728 C.10 S.339 Şamil )

Bu rivayette kadınlara ganimetten bir pay verilmediğini ancak harçlık şeklinde bir miktar mal verildiğini tahdis ettiler.

534-......... Haşrec b. Ziyad’ın baba annesi (Ümmü Ziyad el-Eşçiyye)nden demiştir ki; kendisi Resûlullah (s.a.) ile birlikte (Hayber savaşına katılan) altı kadının altıncısı olarak Hayber savaşına çıkmıştır. (Hz. Ümmü Ziyad sözlerine) şöyle devam etti: Bizim de erkeklerle birlikte savaşa çıktığımız haber olarak Resûlullah (s.a.)’e erişince bize (emir) gönderip (yanına çağırdı) Biz de (emre uyup huzuruna) vardık. Kendisinde öfke (alametleri) gördük. (Bu savaşa)
-”Kiminle ve kimin izniyle çıktınız?” dedi. Biz de “Ey Allah’ın Resûlü), biz yün eğirerek (savaşa) çıktık. Bununla Allah yolunda hizmet edeceğiz. Ayrıca bizim yanımızda yaraları (tedavi) için (birtakım) ilaçlar da var. (ganimetlerden) hisse alırız (halka buğday ve arpadan yapılmış) sevk (denilen bir şurup) içiririz” dedik. (bu hadisi Hz. Ümmü Ziyad’dan naklen Haşrec, sözlerine devam ederek şunları) söyledi (Bu konuşmadan sonra) “Kadınlar kalktılar” (gittiler, Hz. Ümmü Ziyad sözlerine devam ederek bana) “Allah, peygamberine Hayber’i(n kapılarını) açınca bize de çekekler gibi (ganimetten) pay verdi.” dedi. Ben de ona: “Ey nineciğim (Hz. Peygamberin size verdiği) bu şey ne idi?” dedim. “Hurma” (idi) diye cevap verdi. (Ebû Dâvud, K.el-Cihâd (15), Bâb 141 C.10 H.2729 S.340 Şamil )

Bu rivayette ise, kadınların da erkekler gibi ganimetten pay aldıklarını tahdis etmeleri, evvel ki rivayetle çelişkilidir.


FAL VE GAYB İLE İLGİLİ UYDURDUKLARI RİVAYET ÖRNEKLERİ

535- Mu’âviye İbnu’l-Hakem es-Sülemi (radıyallahu anh) anlatıyor:
“Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte namaz kılıyordum. Derken cemaatten bir şahıs hapşırdı. Ben:
“Yerhamükallah dedim. Cemaattekiler bana bed bed baktılar. Bunun üzerine (kızıp):
“Vay başıma gelen, niye bana böyle bakıyorsunuz?” dedim. Bu sefer ellerini dizlerine vurarak beni susturmak istediler. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) namazı bitirince (bana iyi davrandı), annem babam O’na fedâ olsun, ben O’ndan, ne önce ne de sonra, ondan daha iyi öğreten bir muallim görmedim. Allah’a yemin olsun O beni ne azarladı, ne dövdü, ne de betimi yaktı; sadece:
“Namaz da insan kelamından (dünyevi) bir söz münasip değildir, ona uygun olan söz, tesbih, tekbir ve Kur’an kıraatidir!” dedi. Ben:
“Ey Allah’ın Resûlü, dedim, ben câhiliyeden daha yeni çıkmış birisiyim. Allah bize İslâm’ı lütfetti ama bizde öyleleri var ki, hâlâ kâhinlere geliyorlar, (bu hususta ne tavsiye edersiniz?)” dedim.
“Sen onlara gitme!” buyurdu. Ben tekrar:
“Bizde (kuşun uçuşuna vs.ye bakarak) uğursuzluk çıkaranlar da var?” dedim. Cevaben:
“Bu (uğursuzluk zannı) kalplerinde mevcut olan bir (kuruntu)dur. Sakın onları (gayelerine gitmekten) alıkoymasın!” dedi. Ben:
“Bizde, kuma hatlar çizerek fala bakanlar da var?” dedim. Şu açıklamayı yaptı:
“Peygamberlerden biri de (kuma) çizgi çizerdi. Kim çizgisini onun çizgisine uygun düşürürse isabet eder!” buyurdu.............. (K.S. 2710 C.9 S.6 Akçağ, alıntıları: Müslim, Mesâcid 33,(537); Ebû Dâvud, Salât 171,(930,931); Nesâi Sev 20,(3,14,18). )

Görüldüğü gibi, tahdis etmiş oldukları rivayette kuşların uçuşundan mana çıkarmak, kahine yani falcıya gitmek yasaklanmışken, kişinin kum falı açmak suretiyle, kendisi için veya başkaları için kahinlik yapmasına ruhsat vermişlerdir. Hem de bu öyle bir ruhsat veriş ki, güya bir peygamber de kum falı yapıyor muşta kimin çizgisi onun çizgisine uygun düşerse

 

SONRAKİ 16.  BÖLÜM İÇİN ANA SAYFAYA GİT = >   ANA SAYFA