ANA SAYFA

      1. KİTAP BÖLÜM 1

      1. KİTAP BÖLÜM 2

      1. KİTAP BÖLÜM 3

      1. KİTAP BÖLÜM 4

       1. KİTAP BÖLÜM 5

       1. KİTAP BÖLÜM 6

       1. KİTAP BÖLÜM 7

       1. KİTAP BÖLÜM 8

       1. KİTAP BÖLÜM 9 

       1. KİTAP BÖLÜM 10

        1. KİTAP BÖLÜM 11

        1.KİTAP BÖLÜM 12    

        1.KİTAP BÖLÜM 13

        1. KİTAP BÖLÜM 14

        1. KİTAP BÖLÜM 15

        1. KİTAP BÖLÜM 16

        1.KİTAP BÖLÜM 17

        1. KİTAP BÖLÜM 18

        1. KİTAP BÖLÜM 19 

        1. KİTAP BÖLÜM 20  

       1. KİTAP BÖLÜM 21  

       1. KİTAP BÖLÜM 22  

      1. KİTAP BÖLÜM 23 

      1. KİTAP BÖLÜM 24 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

         

            KÜTÜB-İ
          SİTTE'NİN

        
ELEŞTİRİSİ
               VE
     KUR'AN'A ARZI


         Fereç Hüdür

     KUR'AN ARAŞTIRMALARI

                                         

 

 

 

BÖLÜM 21


Yatsı namazı ile şafağın sökmesi arasında Vitir namazının farz olduğunu rivayet ettiler. Bu hem de öyle bir mecburiyettir ki, bunu kılmayan Peygamberden değildir, diğer bir ifadeyle Müslüman değildir iddiasında bulundular. Bu iddia namazın beş vakit olarak farz olduğu yolunda tahdis etmiş oldukları bütün rivayetlere çelişkili olduğu gibi, bu gün beş vakit olarak yapılan uygulamaya da uymamaktadır. Zira vitir namazıyla birlikte farz namaz vakitleri altıya çıkmaktadır. Namazın beş vakit olarak farz olduğuna dair tahdis etmiş oldukları bir rivayet örneği verecek olursam:

756- Ebu Katâde İbnu Rıb’i anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Allah-u Zülcelal hazretleri buyurdu ki: “Senin ümmetine beş vakit namazı farz kıldım ve kim bunu vaktinde kılmaya devam ederse onu cennete koyacağım diye katımda ahidde bulundum. Kim de bunu vaktinde kılmaya etmezse katımda onun için hiçbir ahid yoktur.” (K.S.6407 C.17 S.101 Akçağ, alıntısı: İbni Mace 1403. )

Bu itibarla namazın kaç vakit farz olduğu konusunda çelişkili oldukları açıktır.

757- Abdülaziz İbnu Cüreye anlatıyor: “Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) Resûlullah ne ile vitir namazı kılardı? diye sorduk. Dedi ki: “Birinci rek’atte Sebbih isme Rabbeke’l-a’layı ikinci rek’atte Kulyâeyyühâ’l-kâfirun suresini, üçüncü rek’atte de Kulhüvallahü ahad ve Muavvizateyn’i okurdu.” (K.S.2989 C.9 S.295 Akçağ, alıntıları: Ebu Dâvud , Salât 339,(1424); Tirmizi, Salât 340,(463), Nesâi, Kıyamu’l-Leyl 47,48,(3,244,245). )

Bu rivayette vitir namazının üç rekat olduğunu tahdis ettiler.

758- Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) on üç rekat kılarak vitir yapardı. İhtiyarlayıp zayıflayınca yedi rekat vitir yaptı.” (K.S. 2986 C.9 S.293 Akçağ, alıntıları: Tirmizi, Salât 336,(458); Nesâi, Kıyamu’l-Leyl 30,40,45, (3,237,243). )

Bu rivayette vitir namazının üç rekattan fazla olduğunu söylemeleri evvelki rivayetle çelişkilidir. Ayrıca her iki rivayette vitir namazının tek rekatlı kılınması lazım geldiğini iddia etmeleri, gece ve gündüz kılınacak bütün namazların ikişer ikişer kılınması yolunda tahdis etmiş oldukları rivayetlerle de çelişkilidir. Şöyle ki:

759- Fadl İbnu’l-Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Namaz ikişer ikişer kılınır. Her iki rek’atte bir teşehhüd vardır. Namazda huşu duyulur (tazarruda bulunulur), temeskün (tezelzül) izhar edilir. Ellerini kaldırırsın.” şöyle de dedi: “Ellerini, içleri kendi yüzüne dönük olarak Rabbine kaldırır. İstediklerini (ısrarla tekrarla söyleyerek) istersin:
“Ya Rabbi! Ya Rabbi! Ya Rabbi!.............” Kim bunu yapmazsa namazı eksiktir.” (K.S. 2663 C.8 S.509 Akçağ, alıntısı: Tirmizi, Salât 283, (385). )

760- Hz Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) vitrin ilk iki rek’atinde selam vermezdi.” (K.S.2998 C.9 S.300 Akçağ, alıntısı: Nesâi, Kıyamu’l-leyl 36,(3,235). )

761- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) vitrin iki rek’atinde selam verirdi. Öyle ki (o sırada) bazı ihtiyaçları için emirde bulunurdu.” (K.S. H.2999 C.9 S.300 Akçağ, alıntıları: Buhari, Vitr 1, Muvatta, Salâtu’l-Leyl 20,(1,125). )

İki rekat arasında selam konusunda iki rivayet çelişkilidir.

762- . ... İbn Abbâs (r.a.)dan; demiştir ki:
- Allah Teâlâ Peygamberimizin diliyle namazı size hazar de dört, seferde iki ve korku halinde de bir rekat olarak farz kıldı. (Ebu Dâvud, K.Salâtu’s-Sefer (4), Bâb 18 C.4 S.477 H.1247 Şamil, ayrıca: Müslim, müsâfirin 5. )

Bu rivayette korku namazının bir rekat olduğunu tahdis ettiler.

763-. ... Ebu Bekr (r.a.)’den; demiştir ki:
- Peygamber (s.a.) korkulu bir anda öğle namazı kıldırdı. (Cemaatin) bir kısmı arkasında, bir kısmı da düşman karşısında saf tutturdu. (Önce arkasındakilere) iki rekat kıldırdıktan sonra selâm verdi. Kendisiyle birlikte namaz kılanlar gidip (düşman karşısında duran ) arkadaşlarının yerine durdular. Sonra onlar gelip (Resûlullah’ın) arkasında namaza durdular, onlara da irekat namaz kıldırdı. Sonra selam verdi. Böylece Resûlullah (s.a) dört, ashabı ise iki rekat (namaz kılmış) oldu.
el-Hasen (el-Basri) de böyle fetvâ verdi.
Ebû Dâvud dedi ki: Akşam namazı da yine böyledir. İmam için altı, cemaat için üçer rekat (kılınır). )
Ebû Davud dedi ki: Bu hadisi aynı şekilde Yahyâ b. Ebi Kesir de Ebû Seleme ve Câbir vasıtasıyla Peygamber (s.a.)’den rivâyet etti. Süleyman el-Yeşkuri de aynı şekilde; “Câbir’den o da Peygamber (s.a.)’den” diye rivâyet etti. (Ebu Dâvud, K.Salâtu’s-Sefer (4), Bâb 19 C.4 H.1248 S.478-479 Şamil, ayrıca; Nesâi, havf 23-27. )

Bu rivayette korku namazının akşam namazı için üç ve diğer vakitler için iki rekat olduğunu söylemeleri evvelki rivayetle çelişkilidir. Zira korku namazını bir rekat olduğunu söylemişlerdi.

764- ... Ebû Hüreyre’den (rivayet olunduğuna göre);
Resûlullah (s.a.) Necaşi(nin ölümü)nü o gün halka haber verdi. Sonra cemaati musallaya çıkarıp onları saf düzenine soktu. Dört tekbir al(arak cenaze namazını kıldır)dı. (Ebu Dâvud, K.el-Cengiz (20) Bab 56-58 H.3204 Şamil, ayrıca: Buhari, cenâiz 4,5,61,65; menakıb’ül-ensar 38; Müslim, cenâiz 27,72,76,103; İbn Mace, cenâiz 33.

Bu rivayette gıyaben Necaşi için cenaze namazı kılındığını tahdis ettiler. Dolayısıyla ölen Müslümanlar için gıyaben cenaze namazı kılınabileceğini iddia ettiler.

765- Sahiheyn ve Nesâi’de gelen bir diğer rivayette şöyle denir: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Necâşi’nin ölüm haberini öldüğü günde haber verdi ve:
“Kardeşiniz için (Allah’tan) mağfiret taleb edin!” dedi ve başka bir şey söylemedi.” (K.S. 3059 C.9 S.369 Akçağ, alıntıları: Cenâiz 4,55,61,65; Menakibu’l-Ensar 38; Müslim, Cenâiz 62,63,(951); Ebu Dâvud, Cenâiz 62(3204); Tirmizi, Cenâiz 37,(1022); Nesâi, Cenâiz 76,(4,72). )

Bu rivayette Necaşi’nin cenaze namazını gıyabında kılınmadığını, dolayısıyla Müslümanların gıyaben cenaze namazının kılınmayacağını tahdis etmeleri evvelki rivayetle çelişkilidir.
 
766- İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ)’ın anlattığına göre, bir cenaze üzerine namaz kılmış ve namazda Fâtiha’yı okumuştur. Bu hususta kendisine (niye onu okuduğu) sorulunca: “Bu, sünnettendir!” diye cevap vermiştir.” (K.S. 3062 C.9 S.372 Akçağ, alıntıları: Buhari, Cenâiz 66; Ebu Dâvud, Cenâiz 59,(3198); Tirmizi, Cenâiz 39,(1026); Nesâi, cenâiz 77,(4,74,75). )

Bu rivayette cenaze namazı kılındığında, Kur’an okunabileceğini tahdis ettiler.

767- Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Ölü üzerine namaz kıldınız mı ona ihlasla dua edin.” (K.S.3064 C.9 S.373 Akçağ, alıntıları: Ebu Dâvud, Cenâiz 60,(3199); İbnu Mâce, Cenâiz 23,(1497). )

768- Nâfi rahimehullah anlatıyor: “İbnu Ömer, cenâze için kılınan namazda kıraate yer vermezdi.” (K.S. 3063 C.9 S.373 Akçağ, alıntısı: Muvatta, Cenâiz 19,(1,225). )

Bu iki rivayette, cenaze üzerine kılınan namazda kıraat (Kur’an okuma) olmadığını sadece ölü için Allah’a dua edileceğini tahdis etmeleri evvelki rivayetle çelişkilidir.

769- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Kim cenaze namazını mescidin içinde kılarsa kendisine (bir sevap) yoktur.” -bir nüshada- “aleyhinde bir şey yoktur.” (K.S.3077 C.9 S.382 Akçağ, alıntısı: Ebu Dâvud, Cenâiz 54,(3191). )

Bu rivayette kendi içinde çelişkilidir. Aleyhine bir şey yoktur deme ile, kendisine sevap yoktur denmesi çelişkilidir. Aleyhine bir şey yoktur sevap kazanmayı, kendisine bir şey yoktur sevap kazanmamayı ifade etmektedir, bu iki ifade bir birlerine terstir.

770-............... Câbir ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Uhud şehitlerinden iki kişiyi bir örtü (yâni bir kabir) içinde birleştiriyordu. Sonra: “Hangisi Kur’ân’ı daha çok öğrenmiştir?” diye soruyordu. Bu çift şehitlerden biri kendisine işâret edilince, onu kabirdeki lahdin içine önce koyuyordu. Ve sonra: “Ben bu mucâhidler üzerine (yâni hayâtlarını Allah yolunda fedâ ettiklerine) kıyâmet günü bir şâhidim” buyurdu ve şehitlerin kendi kanları içinde, yıkanmadıkları ve üzerlerine namâz da kılınmadığı hâlde gömülmelerini emretti. (Buhari, Kitâbu’l-Cenâiz C.3 S.1266 H.99 Ötüken. )
 
Bu rivayette Uhud şehitleri örnek gösterilerek, şehitler üzerine cenaze namazı kılınamayacağını tahdis ettiler.

771-............ Ukbe ibn Âmir(R)’den (o şöyle demiştir): Peygamber (S) bir gün çıkıp Uhud şehitlerine cenâze üzerine kıldığı namâzı gibi namâz kıldı.............. (Buhâri, Kitâbu’l-Cenâiz C.3 S.1266 H.100 Ötüken. )

772- Ukbe İbnu âmir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Uhud şehitleri için sekiz yıl sonra, sanki dirilerle(de) ölülerle(de) vedalaşıyormuşçasına cenaze namazı kıldı.” (K.S. 3081 C.9 S.385 Akçağ, alıntıları: Ebu Dâvud, Cenâiz 75, (3223,3224); Nesâi, Cenâiz 61,(3,61,62). )

Bu rivayetlerde ise, Uhud şehitleri için daha sonra hatta aradan sekiz sene geçtikten sonra cenaze namazı kılındığını tahdis etmeleri bir çelişkidir. Cenaze namazı Müslüman ölüye ve katledilenlere rahmet etmesi için Allah’a yapılan bir duadır, bunu sekiz sene geciktirmenin bir mantığı yoktur.

773- Ebu Berze el-Eslemi (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yatsıdan önce uyumayı, sonra da konuşmayı mekruh addederdi.” (K.S.3102 C.9 S.413 Akçağ, alıntıları: Buhari, Mevâkit 23; Müslim, Mesâcid 237,(647); Ebu Dâvud, Salât 3,(398); Tirmizi, Salât 125. )

774- Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) ve yanlarında ben de bulunduğum halde müslümanların meselelerini (konuşmak için) gece geç vakte kadar uyanık kalırdı.” (K.S. 3103 C.9 S.414 Akçağ, alıntısı: Tirmizi, Salât 126. )

İki rivayet çelişkilidir, birincisinde yatsı namazından sonra konuşmak mekruhtur demelerine rağmen, ikincisinde Peygamberin gece geç vakitlere kadar konuştuğunu tahdis etmişlerdir.

775- Osman İbnu Ebi’l-As (radıyallahu anh) anlatıyor: “Ey Allah’ın Resûlü dedim, şeytan benimle namazımın ve kıraatimin arasına girip kıraatimi iltibas etmeme sebep oluyor, (ne yapayım?)
Aleyhissalâtu vesselâm bana şu cevabı verdi: “Bu Hınzıp denen bir şeytandır. Bunun geldiğini hissettin mi ondan Allah’a sığın. Sol tarafına üç kere tükür!”
 (Osman İbnu Ebi’l-As) der ki: “Ben bunu yaptım, Allah Teâla Hazretleri onu benden giderdi.” (K.S. 3106 C.9 S.415 Akçağ, alıntısı: Müslim, Selâm 68,(2203). )

Şeytanın vesvesesinden korunmak için, Allah’a sığınmak hem doğru hem de iyi bir şeydir. Fakat bu iyi vasiyetle beraber, sol tarafa üç kere tükürülmesinin fayda getireceğini iddia etmeleri, namaz kılanların arasına fitne ve fesad sokmak içindir. Cami’de, cemaat saf bağlayarak namaz kılmaktadır. Cemaatten birinin sol tarafına dönüp, o tarafta kendisine bitişik şahsa doğru tükürmesi hiçte hoş bir hareket olmadığı gibi, kavga etmelerine ve tartışmalarına neden olur.

776- Hz. Câbir anlatıyor “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Benim mescidimde kılınacak bir namaz, onun dışındaki mescitlerde kılınan bin namazdan efdaldir. Ancak Mescid-i Haram hariç. Zira Mescid-i Haram’da kılınan bir namaz, diğer mescitlerde kılınan yüz bin namazdan efdaldir.” (K.S. 6408 C.17 S.101 Akçağ, alıntısı: İbni Mace 1397. )

Bu rivayete göre, Peygamberin mescidinde kılınan bir namazın, Mescidi Haram hariç, diğer bütün mescitlerde kılınacak bin namazdan daha hayırlı olduğunu, dolayısıyla Mescidi Aksa’da kılınacak bir namazdan da bin defa hayırlı olduğunu tahdis ettiler. Buna rağmen şu rivayeti de çelişkili olarak tahdis ettiler:

777- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın azadlısı Meymune radıyallahu anhâ anlatıyor: “Ey Allah’ın Resulü Bize Beytü’l-Makdis hakkında fetva ver!” demiştim. Şöyle buyurdular: “Orası mahşer (yani kıyamet günü insanların toplanacağı) ve menşer (herkesin defterlerinin neşredileceği) yeridir. Oraya gidin ve içinde namaz kılın. Çünkü orada kılınacak tek namaz kendi dışındaki yerlerde kılınacak bin namaz gibidir. (K.S. 6409 C.17 S.102 Akçağ, alıntısı: İbnu Mace 1407. )

Böylece Mescidi Aksa’da kılınacak bir namazın, Peygamber mescidinde ve hatta Kabe’de kılınacak bin namaz gibi olduğunu iddia ettiler. Bu ise açık bir çelişkidir.
 
778-................ Seyf şöyle demiştir: Ben Mücâhid’den işittim, o şöyle dedi. İbn Umer’in yanına gelindi de, ona: İşte şu Rasûlullah, o Ka’be’ye girdi, denildi. Bunun üzerine İbn Umer şöyle dedi: Peygamber (S) dışarıya çıkmış olduğu hâlde, ben hemen oraya girdim ve Bilâl’i Ka’be kapısının iki sövesi arasında ayakta buldum. Ve hemen Bilâl’e sorup: Peygamber Ka’be içinde namâz kıldı mı? Dedim, Bilâl: Evet, kapıdan giren kimsenin sol tarafına düşen iki direk arasında iki rek’at namâz kıldı, sonra dışarıya ve Ka’be’nin yüzü -kapısı- karşısında (yâni İbrâhim makaamında) iki rek’at kıldı, dedi. (Buhari, Kitâbu’s-Salât C.1 S.485 H.47 Ötüken. )

Bu rivayette Ka’be’nin içinde Peygamberin namaz kıldığını, dolayısıyla Ka’be’nin içinde namaz kılınabileceğini tahdis ettiler.

779-............... Bize İbnu Curayc, Atâ’dan haber verdi: O şöyle demiştir: Ben İbn Abbâs’tan işittim, o şöyle dedi: Peygamber (S) Ka’be’ye girdiği zamân, onun bütün nâhiyelerinde (yâni cihetlerinde) duâ etti ve oradan çıkıncaya kadar namâz kılmadı. Dışarıya çıkınca Ka’be’nin önünde iki rek’at kıldı. Ve: “Kıble işte budur” dedi.(Buhâri, Kitâbu’s-Salât C.1 S.486 H.48 Ötüken. )

Bu rivayette ise, evvelki rivayetin aksine, Peygamberin Kabe’nin içinde namaz kılmadığını, kıblenin Kabe’nin dışında olduğu belirttiğini, dolayısıyla Kabe’nin içinde namaz kılınamayacağını tahdis etmeleri bir çelişkidir.

780-.............. İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Atâ ibnu Yezid el-Cunde’i haber verdi. O Ebû Said el-Hudri (R)’den şöyle derken işitmiştir: Ben Resûlullah (S)’tan işittim: “Sabâh namâzından sonra güneş yükselinceye kadar hiçbir namâz olmaz; ikindi namâzın’dan sonra da güneş kayboluncaya kadar namâz olmaz” buyuruyordu. (Buhâri, Kitâbu Mevâkiti’s-Salât C.2 S.641 H.62 Ötüken. )

Bu rivayette ikindi namazından sonra güneş batıncaya kadar namaz kılınamayacağını tahdis ettiler.

781-............. Bize Ubeyde ibnu Humeyd tahdis edip şöyle dedi: Bana Abdulaziz ibnu’ Rufey’ tahdis edip, şöyle dedi: Ben Abdullah ibnu’z-Zubeyr (R)’i gördüm. O fecr namâzından sonra tavâf eder, sonra da iki rek’at namâz kılardı. Râvi Abdulaziz dedi ki: Ben Abdullah ibn’z-Zubeyr’i gördüm, ikindiden sonra iki rek’at namâz kılardı ve Âişe’nin kendisine Peygamber’in bu iki rekatı kılmadan evine girmediğini tahdis ettiğini haber verdi. (Buhari, Kitâbu’l-Hacc C.4 S.1559 H.110 Ötüken. )

Bu rivayette ise ikindi namazından sonra namaz kılınabileceğini rivayet etmeleri bir çelişkidir.

782-. ... Ebû Seleme b. Abdirrahman’ın Ebû Hureyre (r.a)’den rivayet ettiğine göre; Peygamber (s.a.) öğle namazını kıldırıp iki rekatte selâm vermiş. Kendisine:
- Namaz kısaltıldı mı? denilince, iki rekat daha namaz kılmış, sonra da iki defa secde etmiştir. (Ebu Dâvud, K.Salât (2), Bâb 188,189 C.4 S.74 H.1014 Şamil, ayrıca: Buhari, sehv 3; Nesâi, sehv 23. )

Bu rivayette Peygamberin namaz kılarken rekatlarda yanıldığını ve bundan dolayı sehv sehv secdesi yaptığını iddia etmişlerdir. Anlatmak istedikleri şey, bir kimse namaz kılarken yanılırsa muhakkak sehv secdesi etmesinin gerekli olduğudur. Buna rağmen bu rivayetin zıttı olan şu rivayeti tahdis ettiler.

783-. ... Sa’id el-Makburi’nin Ebû Hureyre (r.a)’den rivâyet ettiğine göre:
Peygamber (s.a.) (dört rekatlı) bir farz namazın ikinci rekatından (sonra namazdan) ayrıldı. Bir adam kendisine:
- Ya Resûlullah, namaz kısaldı mı, yoksa unuttun mu? dedi. Efendimiz:
“-Bunların hiç biri olmadı” buyurdu. Bunun üzerine cemaat:
- Bunu yaptın (namazı eksik kıldın) ya Resûlullah! dediler.
Bu sefer Peygamber diğer iki rekâtı de kılıp (namazdan) ayrıldı ve sehv secdelerini yapmadı................ (Ebû Dâvud, K.Salât (2), Bâb 188, 189 C.4 S.75 H.1015 Şamil. )

Görüldüğü gibi bu rivayet evvelki rivayetle çelişkilidir.

784-. ... Ebû Said el-Hudri (r.a.)den; demiştir ki:
- Bir bayram günü Mervân minberi (musallaya) çıkarıp (üzerinde) namazdan önce hutbe okumaya başladı. Bir adam kalktı ve;
- Ey Mervan, sünnete muhâlefet ettin. Bayram günü minberi çıkardın, hal bu ki o çıkarmazdı. Hutbeye de namazdan önce başladın, dedi.
 Ebû Said el-Hudri;
- Bu kim? diye sordu.
- Falan oğlu falan, dediler.
- Bu adam üzerine düşeni yaptı. Ben Resûlullah (s.a.)’in, “Bir kötülük gören kimse, eğer onu eli ile değiştirebilirse eli ile değiştirsin. Buna gücü yetmezse, dili ile değiştirsin. Onu da yapamazsa, kalbi ile (buğz etsin). Ancak bu, imanın en zayıfıdır” buyurduğunu işittim dedi. (Ebû Dâvud, K.Salât (2), Bâb 239,242 H.1140 Şamil, ayrıca: İbn Mâce, ikâme 155, fiten 20. )

Bu rivayette bayram namazı için okunacak hutbenin namazdan sonra olduğunu, ayrıca bayram namazı hutbesinin minber üzerinde okunamayacağını, böyle yapılması halinde bunun bir kötülük olduğunu tahdis ettiler. Bilindiği gibi, minber hutbelerde cemaatin hutbeyi iyi işitmesi için üzerine çıkılan yüksekçe yerdir. Amaç cemaate iyice duyurmak olup, bundan ayrı olarak mim berin tahdis edildiği gibi özel bir durumu yoktur. Hal böyle olunca minbere çıkılması Müslümanların faydasına olduktan sonra güzel bir hareket olup, hiçbir surette kötülük olarak tanımlanamaz.
İfadelerine dikkat edildiğinde esas amaçlarının hutbe okuyan kimsenin minbere çıkması veya çıkmaması değildir. Asıl amaçları konu olmaması lazım gelen şeyleri konu edip, esas konu olması gereken şeylerden insanların dikkatlerini uzaklaştırmaktır, çelişkili hadis uydurmaları yanında kullandıkları bir metotta budur, kitabın başında da belirttiğim gibi bu amaçlarını gerçekleştirmek için rast gele sözler üreterek değil bir ekip çalışması yapmışlardır. Böylece insanları uğraşmamaları gereken boş konularla veya tartışmamaları gereken konularda tartışır vaziyete getirip zamanlarını boşa harcamayı ve asıl ilgilenmeleri gereken konulardan uzaklaştırmayı hedefledikleri gibi, İslam diniyle ilgili ana konularda kavramlarla ilgili bir çok çelişkili rivayet uydurmak suretiyle şaşkın hale getirmek istemişlerdir. Bütün bunları yaparken de Kitabın başında örneklerini verdiğim gibi, bol bol hakaret içerikli rivayetlerde uydurmuşlardır.

Zamanı boşa harcatma rivayetleri açısından bakıldığında, hadis külliyatında birçok hadis bulmak mümkündür. Bu açıdan değerlendirerek konu başlığı açmak istemedim, zira böyle bir durumda çalışma konusu çok uzayacaktı. Bu tür rivayetlerden tanıtma amaçlı birkaç örnek verirsem; şöyle ki:
 
1. “Biriniz uykudan uyandığı zaman üç kere sümkürsün, zira şeytan, burnun içinde geceler.” (K.S.3628)
2. “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm zamanında mescidde ekmek ve et yerdik.” (K.S.6968)
3. “Kim keleri (kertenkele) ilk darbede öldürürse yüz sevap kazanır. İkinci vuruşta öldürürse daha az kazanır. Üçüncü vuruşta ise bundan az sevap kazanır.” (K.S. 4948)
4. “Biriniz ayakkabı giyince sağdan başlasın, çıkarırken de soldan başlasın (ya ikisini birlikte giysin, ya ikisini birlikte çıkarsın.” (K.S.5252)
5. “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm kişinin ayakta giyinmesini yasakladı.” (5255)
6. “Kişinin oturduğu zaman, ayakkabılarını çıkarıp (sol) yanına koyması sünnettir.” (K.S.5256)
7. (hacamat konusunda) “Salı günü kan günüdür, o günde bir saat vardır kan durmaz.” (K.S.4017)
8. “İhramlı reyhan koklayabilir, aynaya bakabilir. Yediği zeytinyağı ve tereyağı ile tedâvi olabilir.” (K.S. 1222)
9. “Hz Aişe (radıyallahu anhâ)’yi ihramlı iken bedenini kaşıyan kimse hakkında soru sorulunca dinlemiştir. Hz. Aişe şu cevabı verir: “Evet, kaşınsın ve şiddetle kaşınsın...” (K.S.1257)

Kur’an’ı anlayanlar bilirler ki, Kur’an bu konulardan çok daha başka konularla ilgilidir.

Kaldığım yerden devam edecek olursam, minber hadisiyle ilgili olarak şu şekilde çelişkili rivayet uydurmuşlardır:

785-. ... Câbir b. Abdillah (r.a)’den; demiştir ki:
- Peygamber (s.a.) ramazan bayramı günü kalkıp önce namaz kıldırdı, sonra da cemaate hitâbede bulundu. Hutbeyi bitirince inip kadınların yanına geldi............... (Ebû Dâvud, K. Salât (2), B3ab 239, 241 C.4 S.270 H.1141 Şamil. )

Bu rivayette, Peygamberin hutbe için minbere çıktığı açıktır. Zira inmek için bir yere çıkmış olmak lazımdır, bu rivayette de hutbeden sonra indi ifadesini kullandıklarına göre, minbere çıkmış olduğunu tahdis etmiş olmaktadırlar, bu ise evvelki rivayetleriyle çelişkilidir.
 
786-. ... Âişe (r.anhâ)dan rivayet edildiğine göre:
Resûlullah (s.a.) Ramazan ve Kurban bayramlarında birinci rekâtte yedi, ikinci rekâtte de beş defa tekbir alırdı. (Ebû Dâvud, K.Salât (2), Bâb 242, 245 C.4 S.281 H.1149 Şamil, ayrıca: İbn Mâce, ikame 156. )

Bu rivayette, bayram namazlarında, birinci rekatte yedi, ikinci rekatte de beş defa tekbir alınması gerektiğini tahdis ettiler.

787-. ... Ebû Hüreyre’nin meclis arkadaşı Ebû Aişe’nin dediğine göre; Said b. El-âs, Ebû Mûsa el-Eş’ari ve Huzeyfe b. El- Yemân’a, Resûlullah (s.a.)’in kurban ve ramazan bayramlarında nasıl tekbir aldığını sordu. Ebû Mûsa şu cevabı verdi:
- Cenâze namazındaki tekbir gibi dört defa tekbir alırdı.
Bunun üzerine Huzeyfe:
- (Ebû Mûsâ) doğru söyledi, dedi.
Bunun üzerine Ebû Mûsâ şöyle dedi: “Ben Basra’da (vali) iken aynen bu şekilde tekbir alırdım.”
Ebû Âişe, “Bu (bu konuşma olurken) ben de Said b. El-âs’ın yanında idim” der. (Ebû Dâvûd, K.Salât (2), Bâb 242, 245 C.4 S.285 H.1153 Şamil. )

Bu rivayette ise, bayram namazlarında dört defa tekbir alınması gerektiği yolundaki iddiaları, evvelki rivayetleriyle çelişkilidir.

788-. ... İbn Ömer (r.a)’den rivâyet edildiğine göre; Resûlullah (s.a.) bayram günü (namaza) bir yoldan gider, başka bir yoldan dönerdi. (Ebû Dâvûd, K.Salât (2), Bâb 246, 249 C.4 S.293 H.1156 Şamil, ayrıca:Tirmizi, Cuma 37; İbn Mâce, ikâme 162. )

789-. ... Bekr b. Mübaşir el-Ensâri’den şöyle dediği rivâyet edilmiştir:
- Ramazan ve kurban bayramı günleri Resûlullah’ın ashabı ile birlikte Bethân vadisi yoluyla musallâya gider. Peygamber (s.a.) ile birlikte namaz kılar yine Bethân vadisinden evlerimize dönerdik. (Ebû Dâvûd, K.Salât (2), Bâb 247, 250 C.4 S.295 H.1158 Şamil. )

Görüldüğü gibi, namaza gidiş geliş yolunun nasıl olması gerektiği konusunda dahi ihtilaf meydana getirmeye çalışmışlardır. Birinci rivayette, gidiş geliş yolunun ayrı ayrı olması gerektiği tahdis edilmişken, ikinci rivayette aynı olması gerektiği yolunda tahdiste bulunmuşlardır. İki rivayet bir birleriyle çelişkili olduğu gibi, bu tür boş ve İslam dini açısından ilgili olmayan konularla insanları oyalamaya çalıştıklarına dikkat edilmesi gerekir.

790-. ... Âişe (r.anhâ)’dan; demiştir ki:
- Peygamber (s.a.) sabah namazından önceki iki rekatı (o kadar) kısa bir zamanda kılardı (ki) ben (kendi kendime) “acaba bu iki rekatte Ummül’-Kur’an’ı (Fâtiha Sûresi kasd edilmektedir) okudun mu ki?” derdim. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 3 C.4 S.502 Şamil, ayrıca: Buhari, teheccüd 28; Müslim, müsâfirin 92; Nesai, iftitâh, 40; Muvatta’ , salâtu’l-leyl 30. )

Bu rivayette peygamberin, sabah namazının sünnetini çol çabuk kıldığı rivayet edilmiştir, öyle ki, Aişe peygamberin bu namazda Fatiha sûresini okuyup okumadığı konusunda tereddüde düşmüştür.

791-. ... Bilâl (r.a.)’den rivayet edildiğine göre; Bilâl (r.a.) bir gün Resûlullah (s.a.)’e sabah namazı (vaktinin girdiği)ni haber vermek için gelince Hz. Âişe Bilâl’e bir şeyler sorarak aydınlık iyice belirinceye kadar oyalamış, artık iyiden iyiye sabaha girmiş, bunun üzerine Bilâl kalkıp Peygamber (s.a.)’e sabah(ın girdiğini) haber vermiş ve hemen arkasından haberini yine tekrarlamışsa da Resûlullah (s.a.) dışarı çıkmamış, (bir süre sonra) dışarı çıkıp da halka namazı kıldırınca Bilâl, Âişe’nin bir şeyler sorarak kendisini tamamen sabah girinceye kadar oyaladığını ve (Resûl-i Ekrem’in de) dışarı çıkmakta yavaş davrandığını kendisine haber vermiş. Bunun üzerine (Resûlullah Sallallâhu aleyhi ve sellem de):
“-Ben sabah namazının iki rekat sünnetini kılmıştım (da o yüzden geciktim)” cevabını vermiş. Bunun üzerine Bilâl (r.a.):
- (Ama) Ey Allah’ın Resûlü, sen iyice sabaha girmiştin? deyince,
“ -Eğer ben sabaha bundan daha da çok girmiş olsaydım, yine de bu iki rekatı en güzel ve en kısa şekilde kılardım” diye cevap verdi. (Ebû Dâvud, K.Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 3 C.4 S.505 H.1257 Şamil.)

Bu rivayette ise, farz namaz için vaktin daralmasına rağmen Peygamberin sabah namazının sünnetini acele etmeden uzun uzadıya kıldığını tahdis ettiler, öyle ki sabah namazının sünnetinin en kısa şekli neredeyse sabahı bulduracak kadar uzun kılınmalıymış, bu ise evvelki rivayetle çelişkilidir.

792-... Aişe (r.a.)den (demiştir) ki:
“Peygamber (s.a.)’in oğlu İbrahim on sekiz aylıkken öldü de Resûlullah (s.a.) onun cenaze namazını kılmadı.” (Ebû Dâvud, K.el-Cenaiz (20) Bab 48-49 C.12 S.58 H.3187 Şamil, )

Bu rivayette, Peygamberin onsekiz aylıkken ölen oğlu İbrahim’in cenaze namazını kılmadığını, dolayısıyla çocukların cenaze namazının kılınmayacağını tahdis ettiler.

793-.... El-Behiyy (Abdullah b. Beşşar) dedi ki:
Peygamber (s.a.)’in oğlu İbrahim vefat edince, Resûlullah (s.a.) oturmak için ayrılan bir yerde onun cenaze namazını kıldı.
(Ebû Dâvud der ki: Ben (bu hadisi) Ya’kub b. el-Ka’ka’a okudum. O sırada kendisine): “İbnü’l Mübarek size Ata’dan (naklen) Peygamber (s.a.)’in yetmiş günlük iken (ölen) oğlu İbrahim’in cenaze namazını kıldığını haber verdi mi?” diye soruldu (da-evet- cevabını verdi). (Ebû Dâvûd, K.el-Cenaiz (20) Bab 49-50 C.12 S.59-60 H.3188 Şamil, )

Bu rivayette ise, evvelki rivayetle çelişkili olarak, İbrahim’in vefat ettiği yaşı onsekiz aylıktan, yetmiş güne indirilip. Peygamberin cenaze namazını kıldığını, dolayısıyla bebek ve çocukların cenaze namazının kılınmasının gerekli olduğunu tahdis etmişlerdir. Hatta tahdis etmiş oldukları bir rivayette, düşük üzerine dahi cenaze namazı kılınması gerektiğini söylemişlerdir. Şöyle ki:

794-... Ziyad (ın) Peygamber (s.a.)’e kadar ulaştırdı(ğı merfu bir hadiste Hz. Peygamber Efendimiz şöyle) buyurur:
“Binitli, cenazenin arkasında yürür, yaya ise (cenazenin) önünden ve arkasından ona yakın olarak sağından ve (ya) solundan yürüyebilir. Düşük üzerine namaz kılınır anne ve babası için de (Allah’tan) mağfiret ve rahmet istenir. (Ebû Dâvud, K.el-Cenaiz (207) Bab 44-45 C.12 S.47 H.3180 Şamil, ayrıca: Tirmizi, cenâiz 42; Nesai, cenâiz 55, 56, 59; İbn Mace, cenâiz 15. )

Ayrıca bu rivayette, yaya olan kimsenin cenazenin önünde yürüyebileceğini tahdis ettiler, gerçi şu anda işlemekte olduğum namaz konusuyla ilgili değildir, fakat çelişkili olarak tahdis etmiş oldukları rivayeti yazmakta ibret olması bakımından fayda vardır.
 
795-... İbn Mes’ud demiştir ki:
Peygamber (s.a.)’e cenazeyle yürümeyi sorduk, şöyle buyurdu:
“-Koşmanın altında (mutedil bir surette yürür. Böyle yürümekle) eğer (ölen kimse) hayırlı (birisiyse) onu hayra (eriştirmekte) acele etmiş olunur. Eğer böyle değilse (varsın) cehennem halkı (bizden biran önce) uzak(laşıp, gitsin). Cenaze arkasından gidilendir, (kendisi) arkadan giden değildir. (Cenazenin) önünden giden onunla beraber bulunmuş olmaz.” (Ebû Dâvûd, K.el-Cenaiz (20) Bab 46-47 C.12 S.52 H.3184 Şamil, ayrıca: Tirmizi, cenâiz 27. )

Görüldüğü gibi, evvelki rivayetin aksine, cenazenin önünde yürünemeyeceğini tahdis etmişlerdir.

796-. ... Ebû Seleme b. Abdirrahman’dan rivayet edildiğine göre kendisine, Peygamber (s.a.)’in eşi Âişe (r.anhâ)’ya;
- Ramazanda Resûlullah (s.a.)’in namazı nasıldı? diye sormuş. O da şu cevabı vermiş:
- Resûlullah (s.a.) ne Ramazanda ne de Ramazanın dışında (geceleri) on bir rekatten fazla (nâfile) kılmazdı. (Önce) dört rekat namaz kılardı. Artık onların güzelliğinden uzunluğundan hiç sorma, sonra dört rekat (daha) kılardı. Onların da güzelliğinden ve uzunluğundan hiç sorma, sunra üç rekat (daha) kılardı. Ben:
- Ey Allah’ın Resûlü, vitri kılmadan önce uyuyor musun? dedim, (o da):
“-Ey Âişe benim gözlerim uyur, fakat kalbim uyumaz.” buyurdu. (Ebû Dâvud, K.Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 26 H.1341 Şamil, ayrıca: Buhari, terâvih 1; Müslim, müsâfirin 125; Tirmizi, salât 208; Nesâi, kıyâmü’l-leyl 38; Muvatta, salatu’l-leyl 3. )

Bu rivayet bu günkü uygulamaya uymamaktadır, örneğin: Hanefi mezhebi bağlıları teravih namazını yirmi rekat olarak kılmaktadırlar. Bu uygulamalarını da, Yezid b. Rûman’dan naklettikleri: “Ömer zamanında müslümanlar vitirle beraber yirmi üç rekât namaz kılarlardı (Ramazanda).” (Malik-Beyhaki) rivayetine bağlamaktadırlar.

797-. ... Ebû Hüreyre (r.a.)’den; demiştir ki: Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu:
“-Biriniz sabah (namazın)dan önce iki rekat (sünnet)i kılınca sağ tarafına yatıp uzansın.”...................... (Ebû Dâvûd, K. Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 4 C.5 S.7 H.1261 Şamil, ayrıca: Tirmizi, mevâkit 194. )

798-... Âişe (r.anhâ.)den; (demiştir) ki:
-Resûlullah (s.a.) gece namazını kıldıktan sonra, eğer ben uyanık olursam benimle konuşurdu; uyur olursam, beni uyandırır, iki rekat namaz kıldıktan sonra müezzin gelip sabah namazı vaktinin girdiğini kendisine haber verinceye kadar yatardı. Buna müteâkib iki rekatlık kısa bir namaz kıldıktan sonra namaza çıkardı. (Ebû Dâvud, K.Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 4 C.5 S.12 H.1262 Şamil, ayrıca: Buhari, teheccüd 26; Müslim, müsâfirin 133. )

Birinci rivayette, sabah namazından önce iki rekat sünnet kıldıktan sonra sağ tarafa yatıp uzanmanın gerekli olduğunu söylemişlerdir. Hal bu ki ikinci rivayette tahdis ettiklerine göre, Peygamber iki rekatlık sünnet kıldıktan sonra sağ tarafına yatıp uzanmadan hemen namaza çıkmıştır. Bu itibarla iki rivayet bir birleriyle çelişkilidir. Diğer bir hususta, sabah namazına kalkan bir kimsenin uzanıp yatması halinde büyük olasılıkla uyuyup namazı kaçıracağı olayıdır, bundan da niçin böyle bir rivayet uydurdukları kolayca anlaşılır.

799-. ... Semure b. Cünüp (r.a.)’den; demiştir ki:
- Ben ve Ensârdan bir çocuk hedeflerimize ok atarken güneş bakanın gözünde iki veya üç mızrak kadar olunca, Tennûme bitkisi gibi oluncaya kadar karardı. Birimiz arkadaşına; “Haydi mescide gidelim. Vallahi güneşin şu hali, Resûlullah (s.a.) da ümmeti hakkında yeni bir şey meydana getirecek” dedi ve koşarak gittik. Bir de gördük ki Resûlullah (s.a.) mescide çıkmış. Efendimiz öne geçip namaz kıldırdı. Bizi daha önceki namazlarındaki en uzun kıyâmı gibi kıyâmda tuttu. Sesini işitmiyorduk. Sonra bize önceki namazlarındaki en uzun secdesi gibi secde ettirdi. (Burda da) sesini işitmedik. Diğer rekatte de aynen bunun gibi yaptı. Güneşin açılması ikinci rekattaki oturuşuna denk geldi. Sonra selam verdi. Daha sonra kalkıp Allah’a hamd ve senâ etti. Allah’tan başka ilâh olmadığına ve kendisinin O’nun kulu ve Resûlü olduğuna şahâdet etti. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’l-İstiskâ (3), Bâb 4 C.4 S.343-344 H.1184 Şamil. )

Bu rivayette, Resûlullah zamanında güneş tutulması olduğunu ve Resûlullah’ın güneş tutulması namazını gizli okuyuşla kıldırdığını tahdis ettiler.
 
800-. ...Âişe (r.anhâ )’den rivâyet edildiğine göre; Resûlullah (s.a.) (Küsûf namazında) kıraati uzun tutmuş ve açıktan (sesli) okumuştur. (Ebû Dâvud, K.Salâtu’l-İstiskâ (3), Bâb 5 C.4 S.351 H.1188 Şamil, ayrıca: Buhâri, kusuf 4,5,19; Müslim, kusuf 3. )

Bu rivayette evvelki rivayetin aksine, küsûf namazı sesli okunarak kılınmıştır demeleri bir çelişkidir.

801-. ... Âişe (r.anhâ.)den; (demiştir) ki:
-Resûlullah (s.a.) zamanında güneş tutuldu. Bunun üzerine Peygamber (mescide) çıkıp cemaate namaz kıldırdı. (Bu namazda) kıyâma durdu. (Kıyamdaki) kıraatini tahmin ettim. Bakara sûresi (kadarı)nı okuduğunu zannettim.
Râvi hadisi sevk edip şöyle devem etti:
- Sonra iki defa secde yaptı, sonra kalkıp kıraati yine uzattı. Onun buradaki okuyuşunu da tahmin ettim. Âl-i İmran Sûresi (kadarı)nı okuduğunu zannettim. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’l-İstiskâ (3), Bâb 5 C.4 S.350 H.1187 Şamil. )

Bu rivayette iddia ettiklerine göre, Rasûlullah, güneş tutulması namazını yaklaşık dört saat süreyle kılmıştır. Zira Bakara ve Âl-i İmran sureleri yaklaşık dört cüzdür ve ikisinin okunuşu dört saat kadar bir süreyi kapsar. Rivayeti Aişe’den nakletmektedirler ve Aişe namazın çok uzun sürmesinden bu iki sûreyi Peygamberin okuduğunu tahmin ettim demiş, demektedirler, bundan anlaşılan güya kıraat gizli yapılmıştır. Hal bu ki, bir evvelki rivayette güneş tutulması namazında kıraatin sesli olduğunu yine Aişe’den nakletmişlerdi. Böylece aynı kişiden iki çelişik rivayet tahdis etmiş oldular. Gerçi bunu sık sık yapmışlardır. Kaldı ki, Aişe Peygamberden hangi sûreleri okuduğunu kolayca sorabilecekken niçin tahminde bulunsun.

Güneş tutulması olayında, Dünyayla Güneş arasına Ay girdiğinden, Ay’ın gölgesi Dünya üzerine düşerek, gölge olan yerde Güneş görünmeyeceğinden o mıntıkada Güneş tutulması meydana gelmiş olur. Bu tehlikesiz bir olay olduğu gibi dört saatlik Güneş tutulması olayı iddiası ilgisi olmayan abartılı bir iddiadır. Peygamberin zararsız bir olayı, müthiş bir felaketmiş gibi halkın gözünde büyüttüğü iddiası da Peygambere yapılmış bir iftiradır.

802-. ... Abdullah b. Abbâs (r.anhumâ), Resûlullah (s.a.) in güneş tutulduğunda namaz kıldığını haber verirdi. (Abdullah) Urve’nin, Hz. Âişe’den onun da Peygamber (s.a.)’den rivâyet ettiği hadis gibi Resûlullah (s.a.)’in her rekatta iki rükû’ olmak üzere, iki rekat namaz kıldığını bildirdi. (Ebû Dâvud, K.Salâtu’l-İstiskâ (3), Bâb 4 C.4 S.340 H.1181 Şamil. )

Bu rivayette, güneş tutulması namazında, her rekatte iki rükû yapılır dediler.

803-. ... İbn Abbâs (r.anhumâ);
- Resûlullah (s.a.) güneş tutulduğunda namazı kıldı. Bu namazda(Kur’an’dan) okudu. Sonra rükû’ yaptı sonra yine okudu ve yine rükû’ yaptı, sonra tekrar okuyup rükû’ yaptı, sonra yine okudu ve rükû’a vardı. Daha sonra da secdeye kapandı. İkinci rekatı de aynen böyle kıldı, demiştir. (Ebû Dâvud, K.Salâtu’l-İstiskâ (3), Bâb 4 C.4 S.341 H.1183 Şamil, ayrıca: Müslim, istiskâ 19. )

Bu rivayette ise her rekatte dört rükû yapılır dediler.

804-. ... Ubeyy b. Ka’b (r.a.)’den demiştir ki:
- Resûlullah (s.a.) zamanında güneş tutuldu. Efendimiz cemaate namaz kıldırarak uzun sûrelerden birini okudu ve beş defa rükû yaptı. İki kere secde etti ve ikinci kalkıp yine uzunlardan bir sûre okudu ve yine beş defa rükû yaptı, iki kere secde etti, sonra güneşin tutulması açılıncaya kadar duâ ederek olduğu halde kıbleye karşı oturdu. (Ebû Dâvud, K.Salâtu’l-İstiskâ (3), Bâb 4 C.4 S.342 H.1182 Şamil. )

Bu rivayette ise her rekatte beş defa rükû etti demeleri ile üç rivayet birbirleriyle çelişkili olmuş olur.

805-. ... Ubeydullah b. Nadr, babası (Nadr)’ın şöyle dediğini rivâyet etmiştir:
- Enes b. Mâlik zamanında (şiddetli) bir karanlık oldu. Bunun üzerine Enes’e gelip:
- Ya Ebâ Hamze Resûlullah (s.a.) zamanında böyle bir şey başınıza gelir miydi?, dedim.
- Allah korusun. (Bazan) rüzgar şiddetlenirdi de kıyâmetin (kopacağı) korkusuyla mescide koşardık, karşılığını verdi. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’l-İstiskâ (3), Bâb 11 C.4 S.360 H.1196 Şamil. )

Bu rivayette uzun uzadıya tahdis ettikleri Güneş tutulması ve Güneş tutulması namazı rivayetlerini söyleyen kendileri değilmiş gibi. Peygamber zamanında ne Güneş tutulması nede benzeri bir tabiat hadisesi olmamıştır demeleri ibret verici bir durum olduğu gibi, ne derece ciddiyetten uzak olduklarının da bir göstergesidir.

806-. ... Âişe (r.anhâ.)den; (demiştir) ki:
-Resûlullah (s.a.) geceleyin on üç rekat namaz kılardı. Bunlardan beş rekat ile vitr yapardı. En son rekatta oturup selâm verinceye kadar bu beş (rekat)’in hiçbirinde oturmazdı. (Ebû Dâvûd, K. Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 26 C.5 S.167 H.1338 Şamil, ayrıca: Müslim, müsafirin 123, 126; Tirmizi, vitr 2. )

807-. ... İbn Ömer (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre Peygamber (s.a.) şöyle buyurmuştur:
“Gece ve gündüz namazı ikişer ikişerdir.” (Ebû Dâvûd, K. Salâtu’t-Tatavvu’ (5), Bâb 13 C.5 S.81 H.1295 Şamil. Ayrıca: Tirmizi, salât 166, 206; Nesai, kıyâmü’l-leyl 26, 35; İbn Mâce, ikâme, 116, Muvattâ, salatu’l-leyl 7. )

Birinci rivayette hiç oturmadan ve ara vermeden. Resûlullah'ın peş peşe beş rekat vitir namazı kıldığını tahdis ettiler. İkinci rivayette gece ve gündüz namazlarının ikişer ikişer rekatle kılınması gerektiğini rivayet etmeleri bir çelişkidir.

808- İbni Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Allah, namazı peygamberimizin diliyle hazerde dört, seferde iki, korku halinde de bir rek’at olarak farz kılmıştır.” (K.S. 2332 C.8 S.299 Şamil, alıntıları: Müslim, Salât 5, (687); Ebû Dâvûd, Salât 287, (1247); Nesâi, Taksir 1, (3,118,119). ) .

809- Cabir’den naklen: Resûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem) ile birlikte korku namazı kılmış (şöyle ki) Resûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem) iki taifeden (birine) iki rekat namaz kıldırmış. Sonra öteki taifeye de iki rekat kıldırmış. Bu suretle, Resûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem) dört rekât namaz kılmış, fakat her iki taifeye ikişer rekât kıldırmış. (Müslim, C.4 Hadis 312 (2339) Sönmez Neşriyat. )

Birinci rivayette korku namazı bir rekattir demelerine rağmen, ikinci rivayette iki rekattir demeleri bir çelişkidir.

810-. ... Ebû Ma’mer’den; demiştir ki: Biz Habbab’a;
- Hz. Peygamber (s.a.) öğle ve ikindi namazlarında Kur’an okur muydu, diye sorduk. O da:
 - Evet, dedi. Biz;
- Bunu nasıl anlıyordunuz? dedik;
- Peygamber (s.a.)’in sakalının hareket etmesinden, diye cevab verdi. (Ebû Dâvud, K.Salât (2), Bâb 124, 125 C.3 S.247 H.811 Şamil, ayrıca: Buhâri, ezân 91,96,97,108; İbn Mâce, ikâme 7. )

Bu rivayete göre, güya, Peygamberin öğle ve ikindi namazlarında Kur’an okuduğunun delili bu namazları kılarken sakalının hareket etmesiymiş. Sakal yalnız Kur’an okurken hareket etmez, bir kimse dua etse sakalı olması halinde sakalı hareket eder, bundan dolayı söyledikleri bu iddia Peygamberin öğle ve ikindi namazlarında Kur’an okumuş olduğunun delili olamaz. Diğer bir hususta, Peygamberden sorup öğrenmek varken neden böyle bir yönteme baş vurulmuş olsun. Kaldı ki namaz her Müslüman üzerine farzdır, hal böyleyken cemaat bilmeden nasıl namaz kılıyordu da bir şahıstan sormak ihtiyacını duydular. Bu rivayeti okuyan kişi zanneder ki, Peygamber Ay’da namaz kılıyordu da dünyadan ona teleskop ile bakıyorlardı, böylece ancak Peygamberin Kur’an okuduğunu, doğru bir tahmin olmasa da, zira dua ediyor da olabilir, sakalının hareket etmesinden anladılar. Bu rivayetten asıl amaçları hem kendilerini ciddiye alan kimselerle alay etmek, hem de Peygamberin dinle ilgili olsa dahi kendisine soru sorulamayacak geçimsiz bir kimse olduğunu iddia etmektir. Peygamber onların bu iddialarından münezzeh olduğu gibi, dini tebliği hakkıyla yerine getirmiştir. Bu itibarla Peygambere ve Müminlere saldırı amacıyla uydurulmuş bu rivayetin aslı yoktur.

811-. ... Ebû Hüreyre (r.a.)’den; demiştir ki; Resûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem) buyurdular ki:
“Sâlih olsun, fâcir olsun hatta büyük günah işlemiş de olsa her müslümanın arkasında farz namazı (cemaatle kılmak) vâciptir.” (Ebû Dâvûd, K.Salât (2), Bâb 63,64 C.2 S.440 H.594 Şamil. )

Bu rivayeti uydurmaktan amaçları, Krallık yapan diktatörleri ve yöneticilerini müslümanlara önder yapmaktır. Zira bu gibi kimseler tarih içerisinde büyük günahlar işleyen Fâcir kimseler olmalarına, zulümler yapmalarına, Müslüman inancı taşımamalarına rağmen kendilerini Müslüman tanıtarak, özellikle Cuma günleri, Cuma namazında imamlık yapmayı, halkı aldatmak ve tahtlarını sağlamlaştırmak için gerekli görüp istemekteydiler. Hal bu ki Kur’an’da bu gibi kimselerin cehennemlik oldukları bildirilmiştir. Şöyle ki; mealen:

- Yoksa biz, inanıp iyi işler yapanları, yeryüzünde bozgunculuk yapanlar gibi mi tutacağız? Yoksa (Allah’ın azâbından) korunanları fâcirler (yolda olmayanlar) gibi mi tutacağız. 38/28

- İyiler mutlaka nimet içindedirler. 82/13

- Fâcirler de yakıcı ateş içindedirler. 82/14

- Cezâ günü oraya girerler. 82/15

Uydurmuş oldukları rivayetlerinin, fâcir günahkar yöneticilerin imamlığını sağlamak için olduğunu, halktan kimseler için olmadığını çelişkili olarak tahdis ettikleri şu rivayetten anlamak mümkündür:

812- Câbir’ den rivayet etmiş oldukları hadiste: “Sakın bir kadın bir erkeğe ve bir a’rabi (bedevi) bir muhâcire (şehire yerleşen kimseye) bir fâcir bir Mü’mine imam olmasın.” (Ebû Dâvud şerhinde C.2 S. 441 Şamil, ayrıca İbn Mâce, ikâme 78. )

İslam dininde derece üstünlüğü yönünden, Allah nezrinde erkeğin kadına, kadının erkeğe bir üstünlüğü yoktur, üstünlük konusunda ölçü takvadır, bir kadın bir erkekten çok daha takvalı olabilir ve böylece Allah nezrinde derecesi daha üstün olur. Hayat mücadelesi yönünden erkekler kadınlardan fiziksel olarak daha güçlü oldukları için ailenin geçim yükü erkeğe yüklenmiştir ve aile reisliği ona verilmiştir. İmam aynı zamanda, dini çalışmalarda önder olduğundan, imamlık yükü İslam dininde erkeğe verilmiştir. İslam dininde herkesin kendi gücüne göre yük yüklenmesi önemlidir.

İmamlık yönünden, şehirlinin köylüye, köylünün şehirliye, Arabın, arab olmayana, Arab olmayanın araba bir üstünlüğü yoktur. Bu açıdan rivayetleri uydurmadır. “Fâcir bir Mümine imam olmasın” sözleriyle de, öbür rivayetleriyle çelişkiye düşmüşlerdir.

Takva ile ilgili olarak, Kur’an’dan mealen:

- Ey insanlar, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah yanında en üstün olanınız (Allah’ın buyrukları dışına çıkmaktan) en çok korunanınızdır. Allah bilendir haber alandır.  49/13

 

SONRAKİ 22.  BÖLÜM İÇİN ANA SAYFAYA GİT = >   ANA SAYFA