KÜTÜB-İ
SİTTE'NİN
ELEŞTİRİSİ
VE
KUR'AN'A ARZI
Fereç Hüdür
KUR'AN ARAŞTIRMALARI
BÖLÜM 20
“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Bir günde aynı namazı iki sefer kılmayın.” (K.S. 2842 C.9 S.169-170 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Salât 58,(579); Nesâi, İmâmet 56, (2,114). )
İbnu Ömer adına naklettikleri bu iki rivayetle bu konuda evvelce örneğini yazmış olduğum rivayetlerini inkar ettiler. Böyle yapmaları metotları icabıdır. Zira böyle yapmakla gerçeğin ne olduğunu insanların öğrenmesine mani olmayı, onları şaşkın hale getirmeyi amaçlamaktadırlar. Yoksa yazdıklarının tamamıyla farkında olmadıklarından değil. Bakınız İbnu Ömer adına, yukarıda yazmış olduğum iki rivayeti tahdis ettiler, fakat yine de bu iki rivayetin tam tersi olan bir rivayeti aynı şahıs adına, yani İbnu Ömer adına tahdis etmekten çekinmediler, şöyle ki:
699- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)’nın anlattığına göre, bir adam kendisine sordu:
“Ben evde namazımı kılıp sonra da imamla namaza yetişiyorum; onunla da namaz kılayım mı?”
“Evet!” deyince adam tekrar sordu:
“Peki, bunlardan hangisini (farz olan) namazım yapayım?”
“ Bu senin elinde mi? dedi, bu Allah’a kalmıştır, dilediğini (asıl farz olan) namazın yerine sayar! (K.S. 2841 C.9 S.169 Akçağ, alıntısı: Muvatta, Salâtu’l_Cemâ’a 9,(1,133). )
Görüldüğü gibi, İbnu Ömer’den aynı konuda bir birlerine ters rivayetler uydurmak onlar için gayet sıradan bir şeydir. Daha önce belirttiğim gibi, onları asıl ilgilendiren, hedefledikleri konularda insanları şaşkınlığa sürükleyip ne yapacaklarını bilmez hale getirip, İslam dini konularında kargaşa meydana getirmektir. Ve İslam dini adı altında meydana gelmiş bütün rivayetçi gruplara bakıldığında, bunların ayrılığa düşmelerine asıl sebebin bu çelişkili uydurma rivayetler olduğu görülür. Şimdi namazla ilgili olarak uydurmuş oldukları rivayetlerden örnekler vermeğe devem edecek olursam:
700- Habbâb (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a (secde edilen ) yerin sıcaklığından şikayet ettik, ancak şikayetimizi dinlemedi:
Züheyr, Ebu İshâk’a: “şikayetiniz öğle vaktinde miydi?” diye sordu. Öbürü:
“Evet!” dedi. Ben:
“Vakit girer girmez, (yani ortalık çok sıcakken) kılınmasından mı?” diye sordum. O yine:
“Evet!” dedi.” (K.S.2380 S.271-272 Akçağ, alıntıları: Müslim Mesâcid 189,(619); Nesâi, Mevâkit 2, (1,247). )
701- Hz. Enes (radıyallahu anh) : “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) (yolculuk sırasında) bir yere inecek olsa, öğleyi kılmadan orayı terk etmezdi” demişti. Bir adam sordu:
“Yani gün ortasında olsa da mı?”
“Evet, dedi Enes, gün ortasında olsa da!” (K.S. 2381 C.8 S.272 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Sâlat 273, (1205); Nesâi, Mevâkit 3, (1,248). )
Bu iki rivayette, öğle sıcağının, seferi dahi olsa namaz kılmaya mani olmadığını, muhakkak serinliği beklemeden namazı kılmak gerektiğini rivayet ettiler. Buna rağmen bu rivayetlerine çelişkili olarak şu rivayeti tahdis ettiler:
702- Ebû Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Hararet şiddetlenince namazı (vakit) biraz serinleyince kılın. Çünkü, şiddetli hararet cehennemden bir kabarmadır.” ( K.S. 2393 C.8 S.282 Akçağ, alıntıları: Buhari, Mevâkit 9, Bed’ü’l-Halk 10; Müslim, Mesâcid 180, (615); Muvatta, Vükût 28, (1,16); Ebû Dâvud, Salât 4, (402); Tirmizi, Salât 7, (157); İbnu Mace, Salât 4, (677); Nesâi, Mevâkit 5, (1,248-249). )
Bu rivayet evvelki rivayetlerle çelişkilidir.
703- Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Akşam yemeği hazırlanmış ise, yemeğe namazdan önce başlayın. Yemeğinizi aceleye de getirmeyin.” (K.S. 2399 C.8 S.287 Akçağ, alıntıları: Buhari, Et’ime 58, Ezân 42; Müslim, Mesâcid 64, (557); Tirmizi, Sâlat 262, (353); Nesâi, İmâmet 57, (2,111). )
Yukarıdaki rivayette yemek için namaz tehir (geciktirile) bilir diye rivayet ettiler. Hem de yemeği aceleye getirmemek gerektiğini söylediler.
704- Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Yemek veya bir başka şey için namazınızı tehir etmeyin.” (K.S. 2403 C.8 S.289 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Et’ime, 10, (3758). )
Burda ise öbür rivayetlerinin aksine, çelişkili olarak, yemek için namazın tehir edilemeyeceğini tahdis ettiler.
705- Nesâi’nin rivayetinde şöyle gelmiştir: anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) namaza girdiği zaman ellerini kaldırırdı ve iki rekat arasında kalktığı zaman aynı şekilde ellerini iki omuzu nun hizasına kaldırırdı.” (K.S. 2489 C.8 S.372 Akçağ, alıntıları: Buhari, Ezân 83,84,85,86; Müslim, Salât 22, (390); Muvatta, Salât 16, (1,75,76,77); Ebû Dâvud, Sal3at 117,(721,722,741,743); Tirmizi, Salât 190,(255); Nesâi, İftitah 1,2,3,(2,121,122); İbnu Mâce, İkâmet 15,(858-868). )
Rivayet ettiler ki, namaza başlarken ve iki rekat arasında elleri iki omuz hizasına kaldırmak gereklidir.
706- Allame (rahimehullah) anlatıyor: “Size Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın namazıyla namaz kıldırayım mı?” dedi ve namaz kıldırdı. Bu namazda ellerini bir kere İftitah tekbiri sırasında kaldırdı, başka kaldırmadı.” (K.S. 2490 C.8 S.375 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Salât 119,(748); Tirmizi, Salât 191, (257), 188,(253); Nesâi, İftitah 110, (2,195), 124, (1,204), Sehv 70, (3,62). )
707- Berâ (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ı İftitah tekbiri alırken gördüm. Ellerini kulaklarına yakın kaldırmıştı. Sonra (namazdan çıkıncaya kadar) başka kaldırmadı. ( K.S. 2492 C.8 S.376 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Sâlat 119, (752). )
Bu iki rivayette ise evvelki rivayetin aksine İftitah tekbiri hariç, ellerin kaldırılmayacağını tahdis etmeleri bir çelişkidir.
İftitah tekbirinde, Allah’u ekber deyip ellerimizi kaldırmamızın manası, işaret diliyle, Allah’ın, bizden ve kainattaki her şeyden daha büyük Olduğunu ifade etmek içindir. Yani el kaldırmakla Kainatı işaret etmiş oluyoruz. Onun için kimilerinin elleri omuzlara kadar kaldırmak lazım yok omuzlara kadar kaldırmak lazım veya bir sefer kaldırmak lazım veya birden fazla kaldırmak lazım demelerinin konuyla pek bir ilgisi yoktur.
708- İbnu Abbâs (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kıraaatını bismillehirrahmanirrahim ile başlatıyordu. (K.S. 2527 C.8 S.400 Akçağ, alıntısı: Tirmizi, Salât 181, (247). ).
709- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Ben, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Hz.Ebû Bekr, Hz. Ömer, Hz. Osman (radıyallahu anhüm) ile birlikte namaz kıldım. Onlardan hiçbirinin bismillahirrahmanirrahim’i okuduklarını işitmedim.” (K.S. 2528 C.8 S.400 Akçağ, alıntıları: Buhâri, Ezân 89; Müslim, Salât 50, (399); Muvatta, Salât 30, (1,81); Ebû Dâvud, Salât 124, (781); Tirmizi, Salât 182, (246); Nesâi, İftitah 21,22, (2,133-135); İbnu Mâce, İkâmet 4, (813,815). )
710- İbnu Abdillah İbni Muzaffer (rahimehullah) anlatıyor: “Ben (namazda) bismillehirrahmanirrahim’i okumuştum. Babam işitti. Bana:
“Oğulcuğum, (bu yaptığın) bir bid’attir. Bid’atten sakın!” dedi. Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın ashabından her kimle karşılaştı isem, hepsinin de bid’atten nefret ettiği kadar bir başka şeyden nefret etmediğini gördüm. Babam sözlerine şöyle devam etmişti:
“Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’la, Hz. Ebû Bekir’le, Hz. Ömer’le, Hz. Osman’la (radıyallahu anhüm) namaz kıldım. Onlardan hiç birinin bunu (besmelenin okunacağını) okuduklarını işitmedim. Onu sen de okuma. Sadece “Elhamdülillahi rabbi’l-âlemin” de.” (K.S.2529 C.8 S.401 Akçağ, alıntıları: Tirmizi, Salât 180, (244); Nesâi, İftitâh 22, (2,135). )
< 708.> örnekte görüldüğü gibi, Peygamberin namazda Kur’an okumaya bismillehirrahmanirrahim ile başladığını rivayet ettiler. Buna rağmen bu rivayetin aksine olarak, <709.> ve < 710.> örneklerde görüldüğü gibi namazda bismillehirrahmanirrahim okunamayacağını tahdis etmelerinin çelişki olması hususu bir yana. Namaz’da besmelenin okunamayacağını, okunmasının bid’ad olduğunu iddia etmeleri çok ibret vericidir. Allah’ın adını anmanın da bit’adı mı olurmuş? Nasıl olur da bir Mümin namaz kılarken Allah’a sığınmak İçin bismillehirrahmanirrahim okumasın veya okuduğunda namazı geçersiz olsun veya bid’ad işlediği, dolayısıyla günah kazandığı iddia edilebilsin. Böyle bir iddiayı ancak Allah’ın adını duymaya tahammül edemeyen kimseler iddia ederler.
Bu iddiaları Kur’an’a uymamaktadır, şöyle ki Kur’an okumaya başladığımızda, Kur’an okumaya başlamanın iki şartı vardır. Bunlardan bir tanesi, şeytanın şerrinden Allah’a sığınmak, diğeri de Allah’ın adıyla okumaya başlamaktır. Kur’an okumaya başlamanın namazda veya namaz’ın dışında olması bu durumu değiştirmez, ayrıca bir sûrenin başından değil de ortalarından veya sonlarından başlamakta aynı şekilde durumu değiştirmez. Zira, Kur’an okumaya nereden başlanırsa başlanılsın durum aynıdır, ayrıca, Allah bize Kur’an’dan kolayımıza geleni okuyabileceğimizi bildirmiştir. Bu duruma göre, örneğin: Namazda Bakara Sûresinin son iki ayetini okuyarak başlamamız halinde veya Haşr Sûresi 21. Ayetten başlayarak okuduğumuzda şeytanın şerrinden Allah’a sığınıp, Allah’ın adıyla başlamamız şarttır. Besmelede, Allah’ın adını anmaktan başka bir şey değildir.
Bu konuda Kur’an’dan mealen:
- Rabb’in, senin gecenin üçte ikisinden daha azında, yarısında ve üçte birinde kalk(ıp namaz kıl)dığını biliyor. Seninle berâber bulunanlardan bir topluluk da (böyle yapıyor). Geceyi ve gündüzü Allah takdir etmektedir. O sizin (gece ve gündüz saatlerinizi) hesâbedemiyeceğinizi (gece satlerinde kalkamayacağınızı) bildiği için sizi affetti. O halde Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun. Allah, içinizden hastalar, yeryüzünde gezip Allah’ın lutrunu arayan başka kimseler ve Allah yolunda savaşan daha başka kimseler bulunacağını bilmektedir. Onun için Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’a güzel bir borç verin. Kendiniz için verdiğiniz hayırları, Allah katında verdiğinizden daha hayırlı ve mükâfatça daha büyük bulacaksınız. Allah’tan mağfiret dileyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir. 73/23
- Kur’an oku(mak iste)diğin zaman kovulmuş şeytandan Allah’a sığın (Eûzu Billâhi Mineşşeytâni’r-recim, de). 16/98
Rahmân ve Rahim Allah’ın adıyla
- Yaratan Rabb’in adıyla oku. 96/1
711- Rifâ’a İbnu Râfi (radıyallahu anh) anlatıyor: “Biz mescid de iken bedevi kılıklı bir adam çıkageldi. Namaza durup, hafif bir şekilde (yani rükünleri, tesbihleri kısa tutarak) namaz kıldı. Sonra namazı tamamlayıp Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a selem verdi: Efendimiz:
“Üzerine olsun. Ancak git namaz kıl, sen namaz kılmadın!” buyurdu. Adam döndü (tekrar) namaz kılıp geldi, Resûlullah’a selam verdi. Aleyhissâlatu vesselâm selamına mukabele etti ve:
“Dön namaz kıl, zira sen namaz kılmadın!” dedi adam bu şekilde iki veya üç sefer aynı şeyi taptı, her seferinde aleyhissalâtu vesselâm:
“Dön namaz kıl, zira sen namaz kılmadın!” dedi. Halk korktu ve namazı hafif kılan kimsenin namaz kılmamış sayılması herkese pek ağır geldi.
Adam sonuncu sefer:
“Ben bir insanım isabet de ederim, hata da yaparım. Bana (hatamı) göster, doğruyu öğret!” dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:
“Tamam. Namaza kalkınca önce Allah’ın sana emrettiği şekilde ab dest al. Sonra (ezan okuyarak) şahâdet getir, ikâmet getir (namaza dur). Ezberinde Kur’an varsa oku, yoksa Allah’a hamlet, tekbir getir, tehlil getir, sonra rükû ya git. Rükû halinde itminâna er (azaların rükûda mûtedil halde bir müddet dursun). Sonra kalk ve kıyam halinde itidâle er, sonra secdeye git ve secde hâlinde itidâle er, sonra otur ve bir müddet oturuş vaziyetinde dur, sonra kalk.
İşte bu (söylen)enleri yaparsan namazını mükemmel (kılmış olursun. Bundan bir şey ) eksik bırakırsan namazını eksilttin demektir.”
Râvi der ki: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın bu sonuncu sözü Ashab’a önceki: (Dön, namaz kıl, zira sen namaz kılmadın!) sözünden daha kolay (ve rahatlatıcı) oldu. Zira (bu söze göre), sayılanlardan bir eksiklik yapan kimsenin namazında eksiklik oluyor ve fakat tamamı heba olmuyordu.” (K.S.2658 C.8 S.504-505 Akçağ, alıntıları: Tirmizi, Salât 226, (302); Ebû Dâvud, Salât 148, (857-861); Nesâi, İftitah 105,(2,193),167,(2,225). )
Bu rivayette bariz (açık, belirgin)) olarak dikkati çeken husus, Namazda Kur’an okunmaya bileceğini iddia etmeleri. Nasıl ki daha önceki örneklerde görüldüğü gibi, namazda, besmele okunmasına karşı çıkmış idilerse, bur da da müslümanları namazda Kur’an okumaktan uzaklaştırmayı amaçlamaktadırlar. Ezberinde Kur’an varsa oku, yoksa bir şey olmaz demeye getirmeleri bundandır. Yoksa kişiye Ezan ve Kamet okuması gerektiği bildirilir de, buna rağmen ezberinde Kur’an varsa oku denir mi? Ezan ve kameti ezberleye bilen, Kur’an’dan bir kısa süre ezberleyebilir. Bu da dikkat çekici ayrı bir çelişkidir.
Şimdi bu rivayetlerinden birkaç örnek daha verirsem:
712-. ... Abdullah b. Übeydullah dedi ki: Beni Haşim gençlerinden oluşan bir toplulukla beraber İbn Abbâs’ın yanına vardım. İçimizden bir genç dedi ki:
Sor (bakalım) İbn Abbâs’a Peygamber (s.a.) öğle ve ikindi namazlarında (Kur’an) okuyor muydu? (O genç bu soruyu sorunca İbn Abbâs; “hayır, asla!” diye cevap verdi. Bunun üzerine İbn Abbâs’a; “Belki de içinden okuyordu” denildi. O da “Tuh sana bu birincisi (olan hiç okumamak)dan daha fene! (Çünkü) O (s.a.) kendisine gönderileni tebliğle memur idi. Üç özelliğin dışında bizi diğer insanlardan ayırmadı:
1. Bize abdesti güzelce almamızı; 2. Sadaka yemememizi; 3. Eşeği ata çekmememizi emretti” dedi. (Ebû Dâvûd, K.salât (2), Bâb 126,127 C.3 S.258 H.808 Şamil, ayrıca: Tirmizi, cihâd 23; Nesâi, tahâre 105, hayl 10. )
Bu rivayette, peygamberin öğle ve ikindi namazlarında asla Kur’an okumadığını tahdis ettiler. Bunun manası hiç kimsenin öğle ve ikindi namazlarında Kur’an okumaması gerektiği demektir. Böylece imam olsun cemaat olsun bu farz namazlarında Kur’an okumak iddialarına göre yasak olmuş olur. Böylece beş vakit farz namazın iki vaktinde Kur’an ile Namazın arasını ayırmış oldular. Hele söz arasında konuyla hiç ilgisi olmayan “Eşeği ata çekmemek gerekir sözü” gerçeği ifade etmediği gibi, abestir de.
713- Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: “Kim imama uymuş ise, imamın kıraati onun da kıraatidir” buyurdular.” (K.S. 6244 C.17 S.21 Akçağ, alıntısı: İbni Mace 850. )
Bu rivayette de, İmam hariç cemaatten hiç kimsenin namazda Kur’an okumamsı gerektiğini iddia ettiler. Böylece farz namazın kılındığı beş vakitte de, cemaat açısından namazla Kur’an’ın arasını ayırdılar.
714-. ... Câbir b. Abdillah’dan demiştir ki: Biz (Peygamber (s.a.)’in sağlığında) ayakta ve otururken dua ederek rükû ve secdede iken de, tesbih ederek nâfile namaz kılardık. (Ebû Dâvûd, K.Salât (2), Bâb 134,135 C.3 S.302 H.833 Şamil. )
Böylece bu iki rivayette de, namazda Kur’an okunmasına mani olmak için, imama uyarak namaz kılan kimsenin hiç Kur’an okumaması gerektiğini zira imamın, onun yerine Kur’an okuduğunu, ayrıca nafile namazlarda namazı yalnız kılan kimsenin de hiç Kur’an okumadan tesbih ederek namaz kılması gerektiği tahdis ve iddia ettiler. Bu konudaki iddialarını özetlersek, yalnız başına nafile namaz kılan kimsenin Kur’an okumadan namaz kılması gerektiği. İmama uyarak namaz kılan kimse hiç Kur’an okumaz. Öğle ve ikindi namazlarında İmam ve Cemaat ve gerekse kişi tek başına namaz kıldığında hiç Kur’an okumaması gerektiğini rivayet ettiklerini görürüz. Fakat zannedilmesin ki bu rivayetlerinde sabittirler, böyle bir şey onların yöntemlerine aykırıdır, bundan dolayı kargaşa çıkarmak amaçlı aykırı rivayetleri de vardır, şöyle ki:
715- Ebu’d-Derdâ radıyallahu anh’ın anlattığına göre: “Bir adam kendisine: “Namazda imam okurken ona uyan kimse de Kur’an’dan okur mu?” diye sormuş, o da şu cevabı vermiştir: “Bir adam, Aleyhissalâtu vesselâm’a her namazda kıraat var mı?” diye sormuştu da Aleyhissalâtu vesselâmdan “Evet!” cevabını almıştı. Bunun üzerine cemaatten biri de: “Bu vacip oldu” demişti.” (K.S. 6243 C.17 S.21 Akçağ, alıntısı: İbni Mace 842.)
716-. ... Atâ b. Ebi Rebâh’dan rivâyete göre Ebû Hüreyre (r.a.) şöyle demiştir: Her namazda Kur’an okunur. Peygamber (s.a.)’in bize duyurduğunu biz de sizlere duyuruyoruz. Bizden gizlediğini biz de sizden gizliyoruz. (Ebû Dâvud, K.Salât (2), Bâb 124,125 C.3 S.797 Şamil, ayrıca: Buhâri, ezân 104; Müslim salât 44-46; Nesâi, iftitâh 31,54; İbn Mâce, İkâme 11. )
Böylece her namazda Kur’an okunur demekle evvelki rivayetleriyle çelişkiye düşmüş olmaktadırlar. Namazda Fatiha Sûresinin okunup, okunmaması konusunda da uydurmuş oldukları rivayetler, maksatları konusunda çok ibret vericidir, şöyle ki:
717- Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) uyurdular ki: “Kim Fâtiha-i şerife sûresini okumadan namaz kılarsa bilsin ki bu namaz nâkıstır- bu sözü üç kere tekrarladı- eksiktir.”
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)’ye:
“Biz imamın arkasında bulunuyorsak (ne yapalım)? Diye sorulmuştu. Şu cevabı verdi:
“Yine de içinden oku.............. (K.S. 2531 C.8 S.404 Akçağ, ayrıca: Müslim, Salât 4/38; Muvatta Namaz 39; Ebû Dâvud, K. Salât (2), Bâb 131,132 H.821. )
718-. ... Ebû Said (el-Hudri) (r.a.)’den; demiştir ki: Biz (namazda) Fatiha ile (beraber Kur’an’dan) kolay(kımıza) geleni okumakla emr olunduk. (Ebû Dâvûd, K.Salât (2), Bâb 131,132, C.3 S.271 H.818 Şamil. )
719- Hz. Câbir (radıyallahu anh) demiştir ki: “Kim Fâtiha’yı okumadan bir rekat namaz kılarsa, imamın arkasında bulunmadığı takdirde namaz kılmış sayılmaz.” (K.S. 2535 C.8 S.407 Akçağ, alıntıları: Muvatta, Salât 38,(1,84); Tirmizi, Salât 233,(313). )
Bu rivayetlere göre, Fatiha sûresi okunmayan namaz noksan veya geçersizdir. Hal bu ki, diğer bazı rivayetlerinde, Peygamberin namazda Fatiha sûresini okumayıp, başka sûreler okuduğunu tahdis ettiler, şöyle ki:
720- İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) cuma günü, sabah namazında Elif-lâm-mim Tenzil, es-Secde, ve Hel etâ alâ’l-insâni hinun mine’d-dehr surelerini okurdu. Yine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) cuma namazında Cuma ve Münâfikûn surelerini okurdu.” (K.S. 2544 C.8 S.416 Akçağ, alıntıları: Müslim, Cuma 64,(879); Ebû Dâvud, Salât 218,(1074); Tirmizi, Salât 375,(520); Nesâi, Cuma 38,(3,111), İftitah 47, (2,159). )
721- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), A’raf suresiyle akşamı kılardı. Sureyi ikiye bölerek her iki rek’atte bir parçasını okurdu.” (K.S. 2557 C.8 S.424 Akçağ, alıntısı: Nesâi, İftitâh 67,(2,170). )
Böylece namazda kıraat konusunda iç içe çelişkili rivayetler zinciri meydana getirmişlerdir. Bu rivayetlerini dikkate alan bir şahıs Kıraat konusunda namaz da ne yapacağını bilemez. Bir taraftan, namazda Kur’an okunmayabilir, öğle ve ikindi namazlarında hiç okunmaz, nafile namazlarda hiç okunmaz, İmam okur cemaat okumaz. Diğer taraftan, İmam okur cemaatte okur, her namazda Kur’an okumak mecburidir, Fatiha sûresinin her namazda okunması mecburidir derken başka rivayetlerde Fatiha suresinin okunması mecburi değildir diye bilmektedirler. Şimdi bütün bu çelişkili rivayetler karşısında kişi namazda Kur’an kıraatiyle ilgili nasal karar verebilir?
Şimdi namaz konusunda ki rivayetlerini örneklendirmeye devam devam edecek olursam.
722- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), içerisinde secde âyeti olan sûreyi okur. (ayetler geldikçe) secde ederdi, biz de secde ederdik. Öyle ki (izdiham sebebiyle) namaz dışı vakitlerde alnımızı koyacak secde yeri bulamadığımız olurdu.” (K.S. 2763 C.9 S.66 Akçağ, alıntıları, Buhari, Sücûdu’l-Kur’ân 9,8,12; Müslim, Mesacid 103,(575); Ebû Dâvud, Salât 333, (1411,1412,1413). )
Bu rivayette secde ayeti okunduğunda secde yapılması gerektiği rivayet ettiler.
723- Ebu Temimeti’l-Hüceymi anlatıyor: “Ben sabah namazından sonra vaaz’u nasihat ediyordum, bu esnada secde (ayeti okuyor ve secde) ediyordum. İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) beni yasakladı. Ama ben O’nu dinlemedim. O üç sefer yasaklamayı tekrarladı. Sonra dönüp:
“Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın arkasında namaz kıldım. Hz. Ebu Bekr, Hz. Ömer ve Hz. Osman (radıyallahu anhüm) ile de namaz kıldım. Onların hiçbiri güneş doğuncaya kadar secde yapmazlardı” dedi.” (K.S. 2766 C.9 S.68 Akçağ, alıntısı: Ebu Dâvud, Salât 335, (1415). )
Bu rivayette ise sabah namazından sabah güneş doğuncaya kadar secde ayeti okunduğunda secde yapılamayacağını rivayet ettiler. Böylece bir evvel ki rivayette yapmış oldukları genellemeden istisna yaparak bazı vakitlerde secde ayeti okunduğunda secde yapılmaz dediler.
724- Zeyd b. Sabit’ten naklen: “Hiçbir namazda imam ile kırâat yoktur” demiş. Ve kendisinin Resûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem)’e Necm sûresini okuduğunu fakat (peygamberin) secde etmediğini söylemiş.. (Müslim, 106/1688 C.3 Sönmez Neşriyat. )
725- Zeyd İbnu Sâbit (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a Vennecmi sûresini okudum, bunda secde etmedi. (K.S.2770 C.9 S.89 Akçağ, alıntıları: Buhari, Sücudu’l-Kur’ân 6; Müslim, Mesâcid 106,(577); Ebû Dâvud, Salât 329, (1404); Tirmizi, Salât 404, (576); Nesâi , İftitâh 50,(2,160). )
Bu rivayetlerde ise, vakit söz konusu olmadan genelleme yaparak, içinde secde ayeti bulunan Necm Sûresi okunduğunda Peygamberin secde etmediğini rivayet etmekle, secde ayeti okunduğunda secde etmenin gerekli olmadığını iddia ettiler. Bu ise çelişki ve tutarsızlıktır.
726- İbnu Amr İbnu’l-Âs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Üç kişi vardır, Allah onların namazını kabul etmez:
1. Kendisini sevmeyen kimselere imam olan;
2. Namaza arkadan gelen, yani vakti çıktıktan sonra gelen;
3. Köleyi azad ettikten sonra tekrar köle kılan.” (K.S.2800 C.9 S.129-130 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Sâlat 63,(593). )
727-. ... Abdullah b. Ömer (r.a.)’in rivâyet ettiğine göre Resûlullah (s.a.) (şöyle) buyurmuştur: “Üç kişi vardır ki, Allah(ü Teâla) onların namazlarını kabul etmez: Kendisini istemeyen bir topluluğa imamlık eden kimse, namazı sonra (yani vakti geçtikten sonra) kılan kimse, hürriyetine kavuşturduğu köleyi (tekrar) köle edinen kimse.” (Ebû Dâvûd, K.Salât (2), Bâb 62 C.2 S.438-439 H.593 Şamil, ayrıca: Tirmizi, mevâkit 149; İbn Mâce, İkâme 431. )
Yukarıda ki rivayetlerine göre, vakti çıktıktan sonra kılınan namazın makbul olmadığını, diğer bir ifadeyle kaza namazı diye bir şey olmadığını ve namazların birleştirilemeyeceğini tahdis ettiler. Zira her iki hususta namazın vaktinden çıkmasıyla yani kılınması gereken vakti dışında kılınmasıyla ilgilidir. Bu ise gerek kaza namazıyla ve gerekse namazların birleştirilmesiyle ilgili olarak bu günkü uygulamalarına aykırı olduğu gibi, namazların birleştirilebileceği konusunda ki rivayetleriyle de çelişkilidir. Şöyle ki:
728- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yolcu halinde iken öğle ve ikindiyi birleştirirdi, akşam ile yatsıyı da birleştirirdi.” (K.S. 2912 C.9 S.238 Akçağ, alıntısı: Buhari, Taksiru’s-Salât 13. )
Bu rivayette namazların seferi halde iken birleştirileceğini rivayet etmeleri, önceki rivayetle çelişkilidir. Bu çelişkiden bahsedildiğinde seferi olma durumu bir istisnadır deyip bahane uydura bilirler. Fakat bu bile mevcut çelişkiyi ortadan kaldırmaz. Zira başka rivayetlerde, sefer, korku veya başka bir zorluk olmadan namazların cem edilebileceğini yani birleştirilebileceğini tahdis ettiler. Şöyle ki:
729-. ... Ya’lâ b. Ümeyye’den; demiştir ki:
- Ömer b. Hattâb’a. “Aziz ve celil olan Allah sadece “Eğer kâfirlerin size fenalık yapacağından korkarsanız” dediği ve (bugün) bu (korku) da kalmadığı halde insanların (yolculukta) namazı kısaltmalarını nasıl buluyorsunuz?” dedim. Ömer (r.a.) dedi ki:
- Senin hayret ettiğin şeye ben de hayret ettim de bunu Resûlullah (s.a.)’den sordum.
“-Bu, aziz ve celil olan Allah’ın size verdiği bir sadakadır. O’nın sadakasını alınız” buyurdu. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’s-Sefer (4), Bâb 1 C.4 S.374 H.1199 Şamil, ayrıca: Müslim, müsâfirun 4; Tirmizi, tefsiru sûre (4); Nesâi, Taksiru’s-Salât 1;İbn Mâce,ikâme 73.)
730-. ... Abdullah b. Abbâs’tan; demiştir ki:
-Resûlullah (s.a.) korku ve sefer olmaksızın öğle ile ikindiyi ve akşamla yatsıyı bir arada kıldı.
Mâlik dedi ki: “Ben bunun yağmur hakkında olduğunu zannediyorum.”
Ebû Dâvud dedi ki: Bu hadisin benzerini Ebû’z-Zübeyr b. Seleme ile Kürretü’bnü Halid de rivâyet etmiştir. (Ebû’z-Zübeyr) dedi ki:
- (Bu hâdise) Tebûk seferine çıktığımızda oldu. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’s-Sefer (4), Bâb 5 C.4 S.393 H.1210 Şamil, ayrıca: Müslim, müsafirin 54, Tirmizi mevakit 24; Nesâi, mevakit 47. )
Her ne kadar bu rivayette, yağmur tahmini ve veya sefere çıkma gibi sözlerle istisnalar getirmeye çalışmışlarsa da, bu şekilde evvel ki rivayetle çelişkiye düştükleri gibi, hiçbir şarta bağlı olmayan aşağıda ki rivayetle de çelişkiye düşmüşlerdir. Şöyle ki:
731-. ... İbn Abbas (r.a.)’den; demiştir ki:
- Resûlullah (s.a.) korku ve yağmur olmaksızın Medine’de öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı cem etti (ikisini bir arada kıldı).
İbn Abbâs’a Resûlullah (s.a.’ın bununla neyi kastettiği sorulunca:
- Ümmetine kolaylık getirmeyi murad etti, diye cevap verdi. (Ebû Dâvûd, K.Salâtu’s-Sefer (4), Bâb 5 C 4 S.397 H.1211 Şamil, ayrıca: Müslim, müsâfirin 54; Tirmizi, mevâkit 24; Nesâi,mevâkit 47.)
Görüldüğü gibi, bir taraftan namazı geciktirenin namazını Allah kabul etmez derken. Namazı geciktirmekten başka bir şey olmayan, namazların birleştirilmesi suretiyle geciktirilmesinin uygun olduğunu tahdis ve iddia etmektedirler. Bu açık bir çelişki ve tutarsızlıktır.
732- İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Medine’den Mekke’ye gitmek üzere yola çıktı. Rabbülâlemin’den başka hiçbir şeyden korkmuyordu. Yolda namazı ikişer ikişer (yani kasrederek) kıldı.” (K.S.2899 C.9 S.228 Akçağ, alıntıları: Tirmizi, Salât 391,(547); Nesâi, Taksiru’s-Salât 1,(3,117). )
733- Enes (radıyallahu anh)’in anlattığına göre kendisinden kasru’s-salât yani namazın kısaltılması hakkında sorulmuştu. Şöyle cevap verdi:
“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) üç millik mesafeyi veya -Şu’be’nin şekkine (zannına) göre - üç fersah mesafeyi dışarı çıktı mı iki rekat kılar.” (K.S. 2897 C.9 S.227 Akçağ, alıntıları: Müslim, Salâtu’l-Müsâfirin 12,(691); Ebû Dâvud, Salât 271,(1201). )
734- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte Mekke’ye gitmek üzere Medine’den çıktık. Efendimiz yolda namazları ikişer ikişer kılıyordu. Medine’ye dönünceye kadar hep böyle yaptı.”
Enes’e:
“Mekke’de ne kadar kaldınız?” diye sorulmuştu:
“Orada on gün kaldık” dedi.” (K.S.2900 C.9 S.229 Akçağ alıntıları: Buhari, Taksir 1, Meğâzi 52; Müslim, Salatu’l-Müsâfirin 15,(693); Ebû Dâvud, Salât 279,(1233); Tirmizi, Salât 392,(548); Nesâi, Taksiru’s-Salât 4,(3,121). )
Bu üç rivayette, tehlike olmaması halinde bile, seferi durumda ve ikamet edilen memleket haricinde uzun bir süre kalınsa dahi namazın kısaltıla bileceğini rivayet ettiler.bu ise Kura'nâ aykırıdır. Zira namaz ancak bir tehlike mevcutken kısaltıla bilir. Bu hususta Kur’an’dan mealen:
- Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman inkâr edenlerin size bir kötülük yapmalarından korkarsanız, namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur. Muhakkak ki kâfirler, sizin açık düşmanınızdır. 4/101
Görüldüğü gibi, namazın kısaltıla bilmesi için kâfirlerden gelebilecek bir tehlikenin mevcut olması şarttır. Bu itibarla uydurmuş oldukları rivayetler Kur’an’a uymamaktadır.
Namaz konusuyla ilgili olarak <691.> örnekte bahsettiğim gibi seferi durumda mamazı kısaltmanın ruhsat değil farz olduğunu iddia etmişlerdi, iddiaları şu idi: “Allah namazı peygamberimizin diliyle hazerde dört, seferde, korku halinde de bir rekat olarak farz kılmıştır.” Bunun ifade ettiği mana her ne şekilde olursa olsun seferi (yolculuk) durumdayken namazı kısaltmak mecburi olur demektir. Bununla ilgili olarak bir örnek daha verip, bu rivayetleriyle çelişkili olan bir diğer rivayetleriyle karşılaştırırsak:
735- Hz. Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: “Kurban bayramında kılınan namaz iki rek’attir, Fıtır (Ramazan) bayramında kılınan namaz iki rek’attir, sefer namazı iki rek’attir, cuma namazı da iki rek’attir. Bunlar Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın lisanı üzere tamamdır, kısaltma yoktur.” (K.S. 2334 C.8 S.231 Akçağ, alıntısı: Nesâi, Cum’a 37,(3,111), Taksir 1,(3,118), İdeyn 11,(3,183). )
736- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte umre yapmak üzere Medine’den Mekke’ye doğru yola çıktık. Medine’ye gelince:
“Ey Allah’ın Resûlü, annem babam sana feda olsun. Sen kısa kıldın, ben tam kıldım, sen yedin ben oruç tuttum, (ne dersiniz?)” dedim. Şu cevabı verdi:
“Ey Aişe güzel yaptın!” buyurdu ve işimde beni kınamadı” dedi.” (K.S.29922 C.9 S.246 Akçağ, alıntısı:Nesâi,Taksiru’s-Salât4,(3,122) )
Böylece seferi (yolcu) namazlarının iki rekat olarak kılınmasının farz olduğunu inkar ettiler.
737-........... Âmir İbnu Raba (R) haber verip şöyle demiştir: Ben Resûlullah (S)’ı binek deve üzerinde, bineği hangi cihete yönelirse o cihete doğru, nâfile namâzı kılar gördüm. Ve Rasûlullah bunu farz olan namâzda yapmaz idi.
Ve leys şöyle dedi: Bana Yûnus (ibn Yezid), İbnu Şihâb’dan tahdis etti. O şöyle demiştir: Sâlim: Abdullah ibn Umer yolcu iken geceleyin binek hayvanı üzerinde nâfile namâzı kılardı; bunda yüzü hangi cihete olursa olsun, aldırmazdı, dedi.
Abdullah ibnu Umer şöyle demiştir: Resûlullah (S) de binit devesi üzerinde, yüzü hangi cihete yönelik olursa olsun, nâfile namâzı kılardı. Ve yine deve üzerinde vitir namâzını da edâ ederdi. Şu kadar var ki Rasûlullah, binek üzerinde farz namâzı kılmazdı. (Buhâri, Eb-vâbu Taksiri’s-Salât Bab 9 C.3 S.1063-1064 H.17 Ötüken. )
738-............. Hafs ibnu âsım tahdis edip şöyle demiştir: İbnu Umer (R) sefere çıktı da, şöyle dedi: Ben Peygamber (S) ile birlikte yolculuk ettim; O’nun seferde nâfile kılar olduğunu görmedim, Zikri yüce olan Allah da: (mealen) (= Muhakkak Allah Elçisi’nde size güzel bir örnek vardır)” (el-Ahzâb: 21 ) buyurdu. (Buhari, Ebvâbu Taksiri’s-Salât Bab 11 C.3 S.1066 H.20 Ötüken. )
Bu iki rivayetin bir birleriyle çelişkili olduğu açıktır, birincisinde yolculukta nafile namaz kılınır denmesine rağmen, ikincisinde kılınmaz demeleri bir çelişkidir.
739- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) demiştir ki: “(Kur’an) her bir namazda okunur. (Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize hangilerini işittirmişse biz de size işittiriyoruz. Hangilerini de gizlemişse biz de size gizliyoruz.” (K.S.2570 C.8 S.433 Akçağ, alıntıları: Ebû Dâvud, Salât 129,(737); Nesâi, İftitâh 58,(2,163); Buhari, Ezân 104; Müslim, Salât 43,(396). )
Bu rivayetlerinde namaz kılınırken gizli okuma olduğunu
iddia ettiler. Bu ise Kur’an’a aykırıdır, zira namazda ses yükseltilmez gizlenmezde, ikisi arasında bir yol tutulur. Bu hususta Kur’an’dan mealen:
- De ki: “İster Allah diye çağırın, ister Rahmân diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız, nihâyet en güzel isimler O’nundur. Namazında pek bağırma, pek de (sesini) gizleme, bu ikisinin arasında bir yol tut. 17/110
Tahdis etmiş oldukları rivayetin Kur’an’a aykırı olduğu açıktır.
740- Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Kişinin cemaatle kıldığı namazın sevabı evinde ve çarşıda (iş yerinde) kıldığı namazından yirmi beş kat fazladır. Şöyle ki, âb dest alınca güzel bir ab dest alır, sonra mescide gider, evinden çıkarken sadece mescid gayesiyle çıkmıştır. Bu sırada attığı her adım sebebiyle bir derece yükseltilir, bir günahı affedilir. Namazı kıldı mı, namaz gahında olduğu müddetçe melekler ona rahmet okumaya devem ederler ve şöyle derler:
“Ey Rabbimiz buna rahmet et, merhamet buyur.”
Sizden herkes, namaz beklediği müddetçe namaz kılıyor gibidir.” (K.S.2778 C.9 S.101 Akçağ, alıntıları: Buhari, Ezan 30, Cum’a 2; Müslim, Salât 272 (649); Ebû Dâvud, Salât 49,(559); Tirmizi, Salât 245,(330); İbnu Mâce, Mesacid 16,(788). )
741- Sahiheyn’in İbnu Ömer (radıyallahu anh)’den kaydettiği bir diğer rivayette şöyle denmiştir: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Cemâatle kılınan namaz, ayrı kılınan namazdan yirmi yedi derece üstündür.” (K.S.2779 C.9 S.101 Akçağ, alıntıları: Buhari, Ezân 30, Müslim, Salât 272. )
Aynı husus hakkında birinci rivayette yirmi beş kat sevap tahdis etmelerine rağmen, ikinci rivayette yirmi yedi kat olarak bildirmeleri bil çelişkidir.
742- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Erkeklerin teşkil ettiği safların en hayırlısı birinci saftır. En kötüsü en son saftır. Kadınların teşkil ettikleri safların en hayırlısı en son saftır, en kötüsü en öndekidir.” (K.S. C.9 S.145 Akçağ, alıntıları: Müslim, Salât 132,(440); Ebû Dâvud, Salât 98,(678); Tirmizi, Salât 166,(224); Nesâi, İmâmet 32, (2,93). )
Önceki iki rivayette çelişkili de olsa cemaatle kılınan namazın faziletlerinden bahsederlerken, bu rivayette namazın cemaatle kılınması için teşkil edilen saflar hakkında, erkeklerin teşkil ettiği son saf ile, kadınların teşkil ettiği ilk saf konusunda “şerli” ifadesini kullanmaları çok ağır bir ifade ve ithamdır, asıl metinde kullanılan sözcük “şerli” sözcüğüdür ve bu ağır bir ifadedir, zira namaz için teşkil edilmiş bir saf hakkında, sevap kazanma bir tarafa şerli demekle günahkarlar safı tanımını getirmişlerdir. Ayrıca ithamdır, zira bu iki safta ki erkek ve bayanların saf olarak aynı hizada arka arkaya bulunmaları hususunda “şerli” ifadesiyle uygunsuz hareketler yapıldığını iddia etmek istemektedirler. Bu ise İslam cemaatine itham ve aynı zamanda iftiradır.
Daha öncede belirttiğim gibi, tahdis etmiş oldukları bir rivayette, bu saf konusuyla ilgili olarak, güya secde eden Müslüman erkeklerin secdede iken avretleri görünüyormuş da, namaz kılan kadınlar secdeden daha evvel başlarını kaldırdıklarında onların avretlerini görüyorlarmış. Nasihat maskesi altında tahdis etmiş oldukları hakaret içerikli rivayet şudur:
743- Esmâ Bintu Ebi Bekr (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ı işittim, kadınlara diyordu ki:
“Sizden kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa, erkekler başlarını kaldırıncaya kadar başını yerinden kaldırmasın, böylece erkeklerin avretlerini görmekten korunmuş olur. (K.S.2835 C.9 S.164 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Salât 146,(851). )
Yaptıkları saldırı gayet açıktır. Şimdi diğer çelişkili rivayetlerine bakalım:
744- Aişe’den naklen: “Resûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem) duhâ namazını dört rekat kılar. Allah’ın dilediği kadar da ziyade ederdi.” (Müslim, C.4 H.78-79/2052 Sönmez Neşriyat. )
745- Aişe’den naklen: “Ben Resûlullah (Sallallâhu aleyhi vesellem) in duhâ nafilelerini kıldığını hiç görmedim. Onu ben kılıyorum............ (Müslim C.4 H.77/2052 Sönmez Neşriyat. )
746- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm) kuşluk (duhâ) namazını her kılışında mutlaka ben de kıldım.” (K.S. 3016 C.9 S.326 Akçağ, alıntıları: Buhari, Teheccüd 5,32; Müslim, Müsafirun 75,77,(717,718); Muvatta, Kasru’s-Salât 29,(152-153); Ebu Dâvud, Salât 301,(1292,1293); Nesâi, Savm 35,(4,152). )
Bu üç rivayetin üçü de Aişe’den tahdis edilmiş ve çelişkili oldukları açıktır.
747- Müsevver İbnu Yezid el-Mâliki (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) namazda (cehri olarak) kıraatte bulunuyordu. bir kısım okumayı terk etti. (Namazdan sonra, cemaatten) bir adam.
“Ey Allah’ın Resûlü, şu şu âyetleri okumayı terk ettiniz!” dedi. Resûlullah:
“Niye bana hatırlatmadın? Buyurdular.”
Bir rivayette şu ziyade gelmiştir: “(Adam)... Ben onların nesh edildiğini zannetmiştim.” (Ebû Dâvud, Salât 163,(907). K.S.2838 C.9 S.167 Akçağ. )
748- Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Ey Ali namazda (takılırsa) imamı açmâ! (hatırlatma). (K.S. 2839 C.9 S.167 Akçağ, alıntısı: Ebû Dâvud, Salât 164,(903). )
İki çelişkili rivayet, ikisi de Ebû Davut’tan, birincisinde imama namazda Kur’an okurken yanılırsa veya takılır ise okuyamazsa cemaat ona hatırlatmalıdır derken. İkinci rivayette aynı durumun olması halinde hatırlatmamak gerekir demeleri, çelişkili olmasının yanında ilginçtir.
Diğer bir hususta, Peygamberin Kur’an’ı unutarak hatalı okuduğunu iddia etmeleridir. Bu ise Kur’an’a uymayan bir iddiadır. Allah’ın desteklemesi ile Peygamberin Kur’an’ı unutarak yanış okuması mümkün değildir.
Kur’an’dan mealen:
- (Resûlüm!) onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma. 75/16
- Şüphesiz onu, toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak bize aittir. 75/17
- O halde, biz onu okuduğumuz zaman, onun okunuşunu takip et. 75/18
- Sonra şüphen olasın ki, onu açıklamak da bize aittir. 75/19
Görüldüğü gibi tahdis etmiş oldukları rivayet Kur’an’a uymamaktadır.
749- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “İki namaz var ki, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunları ne gizli ne de aleni olarak seferde ve hazerde hiç terk etmedi: Sabahtan önce iki rekat. İkindiden sonra iki rekat.” (K.S.2932 C.9 S.260 Akçağ, alıntıları: Buhari, Mevâkitu’s-Salât 33,73; Müslim, Salâtu’l-Müsâfirin 300,(835); Ebû Dâvud, Salât 290,(1253); Nesâi, Mevâkitu’s-Salât 36,(1,281), Kıyâmu’l-Leyl 56,(3,251,252). )
Bu rivayette ikindiden sonra iki rekat nafile kılınacağını tahdis ettiler.
750- Muhtar İbnu Fulful anlatıyor: “Hz. Enes’ten ikindiden sonra kılınacak nafile namaz hakkında sordum” dedi ki:
“Hz. Ömer, ikindiden sonra nafile kılanların ellerine (sopayla) vururdu. Biz iki rek’ati, Resûlullah devrinde güneş battıktan sonra akşam namazından önce kılardık. Bizi bunu kılarken efendimiz görürdü de ne emrederdi ne de nehy ederdi.” (K.S.2966 C.9 S.280 Akçağ, alıntısı: Müslim, Müsafirin 302,(836). )
Bu rivayette ise ikindiden sonra nafile namaz kılınamayacağını söylemeleri bir çelişkidir.
751- Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Sizden biri Cumayı kıldı mı, ondan sora dört rekat kılsın.” (K.S.2976 C.9 S.286 Akçağ, alıntıları: Müslim, Cum’a 67,(881); Ebu Dâvud, Salât 244,(1131; Tirmizi, Salât 376. )
Bu rivayette Cuma namazından sonra dört rekat kılınması gerektiğini rivayet ettiler.
752- Nâfi merhum anlatıyor: “İbnu Ömer (Radıyallahu anhümâ), Cuma günü bir adamın Cumayı kılarken durduğu yerden hiç kımıldamaksızın iki rekat daha kılmaya devam ettiğini görmüştü, adamı bundan men etti ve:
“Cum’a’yı dört mü kılıyorsun?” dedi. İbnu Ömer, cum’a günü evinde iki rekat kılar ve etrafındakilere:
“Resûlullah böyle kılardı!” derdi.” (K.S.2978 C.9 S.287 Akçağ, alıntıları: Buhari, Cuma 39, Teheccüd 25,29; Müslim, Cum’a 70,(882); Ebu Dâvud, Salât 244,(1127,1128); Tirmizi, Salât 376,(521,522); Cum’a 42,44,(3,113). )
Bu rivayette ise Cuma’dan sonra evde kılınacak iki rekat hariç, başka namaz kılınmaması gerektiğini tahdis etmeleri bir çelişkidir.
753- Atâ anlatıyor: “İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) Mekke’de Cumayı kıldı mı ilerler iki rek’at daha kılardı; sonra biraz daha ilerler dört rek’at daha kılardı. Medine’de olunca da Cumâ’yı kılar sonra evine döner, iki rek’at daha kılardı, bunu mescide kılmazdı. Bu durumun sebebi nedir? Diye kendisinden sorulmuştu:
“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) böyle yapardı” dedi.” (K.S.2979 S.287 Akçağ, alıntıları: Ebu Dâvud, Salât 244,(1130,1131); Tirmizi, Salât 376,(523). )
Bu rivayette, seferi durumdayken Cuma namazından sonra altı rekat namaz kılınacağını tahdis etmeleri ise, seferdeyken namazın kısaltılması gerektiği yolunda ki rivayetleriyle çelişkilidir. Ayrıca Cuma namazından sonra dört rekattan fazla namaz kılınamayacağı yolunda ki rivayetleriyle de çelişkilidir.
754- Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Vitr namazı haktır. Kim bunu kılmazsa bizden değildir.” Bunu Efendimiz üç kere tekrar etti.” (K.S.2980 C.9 S.289 Akçağ, alıntısı: Ebu Dâvud, Salât 337,(1419). )
755- Hârice İbnu Huzafe (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Allah size (öyle) bir namazla imdât etti ki, O sizin için kızıl deve sürülerinden daha hayırlıdır. İşte bu namaz vitirdir. Allah onu sizin için yatsı namazı ile şafağın sökmesi arasına koydu.” (K.S.2990 C.9 S.295 Akçağ, alıntıları: Ebu Dâvud, Salât 336,(1418); Tirmizi, Salât 332,(452). )
SONRAKİ 21. BÖLÜM İÇİN ANA SAYFAYA GİT = > ANA SAYFA